İnternet ortamındaki popüler sitelere Silikon Vadisi’nin dev şirketlerinin astronomik teklifler yaptığını, son dönemde Microsoft ile Google arasında bu anlamdaki rekabetin iyiden iyiye kızıştığını biliyorsunuzdur.
Bir süre önce Google’ın, Microsoft’u atlatarak video paylaşım sitesi Youtube’I 1.65 milyar dolara satın alması karşısında ağzımız açık kalmıştı. Aynı Google, gaz kesmeyip reklam sitesi DoubleClick’i 3 milyar dolara alıp, son günlerin en popüler sosyalleşme sitesi Facebook’a da teklif üzerine teklif vermeye başladı. Ancak çabaları sonuçsuz kaldı. Microsoft bu büyük lokmayı da Google’a kaptırdığı takdirde uzun vadede nal toplamakla yetineceğini gayet iyi bildiği için süratle devreye girdi. Dedikodular başlamıştı çoktan, bekliyorduk. Derken şöyle bir haber geldi: "Microsoft, 240 milyon dolar karşılığında Facebook’un yüzde 1.6’sını satın aldı".
İşe matematik tarafından baktığımızda bu rakamlar Facebook’un tamamına biçilen değerin 15 milyar dolar olduğunu gösteriyor. Şimdi, Google’ın YouTube gibi çok değerli bir siteye verdiği 1.65 milyar dolar nerede, 15 milyar dolar nerede...
Ama, bu durumu, birkaç sebeple açıklamak mümkün. Öncelikle Facebook’un kurucusu, 23 yaşındaki Harvard’lı Mark Zuckerberg, Microsoft’un bu alımı yapmaya mecbur olduğunu biliyordu. Bu durum Zuckerberg’in elini güçlendirdi ve pazarlıklar uzadıkça uzadı. Pazarlıklar uzadı ama o ödün vermedi ve fiyat bu kadar yükseldi.
Ancak öte yandan, Microsoft da dünkü çocuk değil. Bu yıl, 30 milyon dolar civarında bir kar bekleyen Facebook’a göz dikmesinin ve bu konudaki kararlılığının asıl sebebi de sadece söz konusu kar değil elbet.
Gelin olaya bir de kullanıcı tarafından bakalım...
BAŞTA BURUN KIVIRDIM
Kendi adıma, çok yakın bir geçmişe kadar MySpace ve YouTube’un bana sağladıkları olanaklardan son derece memnundum. MySpace’de kendi profilimi oluşturmuştum. Sevdiğim dostlarımla bu site üzerinden iletişim kuruyor, konser ve organizasyonları buradan takip ediyordum. Neredeyse Popvirus’un ilgi alanına giren tüm müzisyenlerin kişisel sayfaları toplu halde buradaydı. Amatör grupların kendi imkánlarıyla yaptıkları şarkıları dinliyor, onlarla temasa geçiyordum. Bir müzik videosu arıyorsam, YouTube elimin altındaydı. Canım sevdiğim bir sound seçerek, kişisel radyomu mu oluşturmak istedi; LastFm ve Pandora ne güne duruyordu...
İşte tüm bu sebeplerle "Facebook" diye bir site var, kesin sen de gelmelisin" dediklerinde, burun kıvırdım. Olaylardan uzak kalmayalım diye içinde bulunduğumuz Yonja, 80630, Sosyomat, 2yuz vs gibi sosyalleşme sitelerinin sonu üç aşağı beş yukarı aynı oluyordu. Ya teknik altyapı problemleri çıkıyor, ya niyeti bozanlar, siteleri en kibar anlatımıyla "sevgili arama, bulamıyorsa taciz etme" platformuna dönüştürüyor, bunların hiçbiri olmadı diyelim, eninde sonunda içimizi sıkıyordu bu siteler. Çünkü aralarındaki nüanslara rağmen hepsinin çıkış noktası aynıydı ve bir süre sonra insan doğası sebebiyle ilginiz azalıyor ve nihayetinde yok oluyordu.
Bu nedenle Facebook’la ilgili gelişmelere önce şüpheyle baktım. Ancak sonrasında merakımı yenemeyerek üye olduğum sitenin bu güne kadar benzer amaçla yapılan tüm sitelerden farklı olduğunu da apaçık gördüm.
TACİZ EN ALT SEVİYEDE
Her şeyden önce birçok üye, gerçek ismiyle gerçek isimli arkadaşlarını arıyor ve "arkadaş listesi" başlığı altında bir iletişim ağı kuruyordu. Üyeler gerçek hayatta tanımadıkları kişileri arkadaş listelerine genellikle kabul etmediklerinden taciz minimal seviyedeydi. Zaten sitenin mekanizması birbirlerini tanımayan ya da kimliğini bir şekilde saklayan kişilerin siteden keyif almasına da olanak tanımıyordu.
Facebook’ta eğlenmek, ya da ondan faydalanmak için "gerçek" olmaya zorluyorlardı sizi. Ki salt bu bile, sosyalleşme sitelerinin mantığı açısından baktığınızda devrim niteliğinde bir değişiklikti.
Facebook’un ikinci büyük farkınınsa "uygulama geliştirme" opsiyonunun tanınmış olması olduğunu söyleyebilirim. Bu uygulamalar (applications) belki de benzer amaçlı sitelerin bir süre sonra miadını dolduruyor olmaları çaresizliğinden yola çıkarak tasarlandı.
Sürekli yenileri eklenen uygulamalar siteyi durağan bir yapı olmaktan çıkartıp, adeta yaşayan ve duruma göre değişen bir organizmaya dönüştürmüştü. Bu uygulamalar sayesinde ve ortak zevkleriniz çerçevesinde Facebook arkadaşlarınızla mesajlaşmanın ötesinde, çok renkli bir iletişim ağı kurmanıza olanak tanıyorlardı ki, zaten işin en keyifli kısmı da sanıyorum bu.
Bir diğer enteresan nokta da, bu uygulamaların büyük çoğunluğunun Facebook tarafından değil, Facebook kullanıcıları ve Facebook ağında var olmanın ticari avantajlarına inanan diğer sanal markalar tarafından üretiliyor olması. Sitede var olan yaklaşık 7 bin uygulamanın önemli bir bölümünün müzik sektörü ve eğlence hayatıyla ilgili olduğunu tahmin etmek bilmem o kadar zor mudur? Görüşmek üzere, devam edeceğiz...
(Haftaya "müzik sektörü ve Facebook", Facebook Türkiye ağı", "Facebook’ta iş yapmak" ve "Neden Facebook’un sırtı yere gelmez"...)