1993 Yazı rüya gibi bir yazdı. O yıl liseli, üniversiteli olup o müthiş stadyum konserlerini izleyenler şimdilerde orta yaşlı, çoluk çocuk sahibi belki.
Bryan Adams, Sting, Guns’n’ Roses, Bon Jovi, Madonna, Elton John, diğerleri... Ama benim için ille de Metallica. Tarihlerden; 25 Haziran 1993...
80’lerin başında tanıştığımız bu thrash metal efsanesi 4 önemli albüm ve bir EP çıkardıktan sonra 1991’de yayınladığı Metallica adlı albümüyle zirveye çıkmıştı. İşte öyle bir Metallica Konseri izledik biz 1993’te.
O tarihten sonra grubun sıkıntılı günleri başlar. O hikayeleri de müthiş çarpıcı ve samimi anlatımıyla "Metallica: Some Kind of Monster" Belgeseli’nde izleyebilirsiniz. Üstelik alt grup olarak izlediğimiz "Cult" da müthiş bir performans göstermişti o gün. Bendeniz taze bir üniversite öğrencisiydim. O yıllarda müzik dergiciliği de yaptığımdan bilet bulmakta zorlanmamıştım. Ama çevremdeki birçok arkadaşımın; evindeki bilgisayarını, kasetlerini, müzik setini falan sattığını bilirim bilet almak için. 80’li yıllarda büyümüş müzik delileri için bir stadyum konserinin ne anlama geldiğini şimdikilere anlatmak, o zaman Metallica, Guns’n’Roses izlemenin ruhumuza attığı çizikleri hissetmelerini beklemek çok da mantıklı değil.
13 Haziran 1999 tarihli ikinci Metallica Konseri... O yıllarda Türkiye’nin efsane müzik dergisi Blue Jean’in yayın yönetmeniyim. Biz de konserin sponsorları arasındayız. Hatta bir tribün, sadece Blue Jean okurlarına ayrılmış. Tribünün kapısında durup hepsini tek tek içeri aldığımı hatırlıyorum. Ellerinde Blue Jean konsere giren o şanslıların yüzündeki teşekkür ifadesi ise hiç aklımdan çıkmıyor.
Açık söyleyeyim ben o ikinci konserde, ilk konserden aldığım tadı almadım. Metallica da sahnede son derece huzursuzdu; seyircinin sevgi ve coşkusundan mahçup oldular. Bütün şarkıların ezbere söyleniyor olmasına şaştılar. Çaldılar ve gittiler. Yaşları itibariyle ’93 Konseri’ni kaçıranlar için yine muhteşem bir deneyimdi belki ama biz ağabeyleri için biraz hayal kırıklığı oldu diyebilirim.
Aradan bir 9 yıl daha geçti. Açıkçası Metallica’nın aradan geçen onca zamandan sonra üçüncü bir stadyum konserini doldurup dolduramayacağına dair şüphelerim vardı. Biletler piyasaya çıktığı dakika itibariyle hızla tükenmeye başlayınca gerçek kafama dank etti. Metallica ne hata yaparsa yapsın eskimeyecek, nesilden nesile geçen bir efsaneydi.
Geçtiğimiz pazar Ali Sami Yen Stadyumu’nu dolduran on binlerce insanın coşkusunu, yine hep bir ağızdan ve ezbere Metallica şarkılarını söyleyip kafa sallayışlarını gördüğümde iyice anladım. Konser başlamadan önce yapılan Meksika dalgalarını; aynı hedefe kilitlenmiş büyük bir kitlenin ortak aşkını görünce gaflet uykumdan uyandım. Söz konusu olan Metallica’ydı. Ve hakikaten bir çeşit canavardı Metallica...
İlk iki konseri izleyememiş ama bizim ilk konserdeki coşkumuza sahip on binlerce genç insan o gece Ali Sami Yen’i yerinden oynattı.
Sesi, ışığı, coşkusu, ruhu; Metallica’nın performansı, Türk izleyicisinin reaksiyonu; İran, İsrail, Azerbaycan, Yunanistan, Bulgaristan gibi yakın ülkelerden gelen 2000’e yakın misafiriyle muhteşem bir konserdi.
Bana sorarsanız, hiç tereddütsüz Rolling Stones’un "Bridges To Babylon" Turnesi kapsamındaki İstanbul Konseri ile birlikte son 10 yılın en büyük müzik olayıydı. İlk dakikasından son dakikasına kadar ürpererek, tüylerim diken diken izledim...
Sahne önü bilet sahiplerinin yaşadığı kimi sorunlar dışında organizasyonda da büyük bir aksama olmadı. Sahne önü biletleri çok pahalıydı; o parayı verip önden izleyemeseydim sanırım ben de çok kızardım.
Yine de o muhteşem geceye iliklenen ve canımızı daha derinden yakan bir olay var maalesef. Güngören saldırısı... Hepimize telefonlar geldi konser sırasında. Önce olayın vahametini anlamadık. Konser sonrası ise Metallica coşkusunun yerini hüzün ve kızgınlık aldı, ne yazık...