Geçen yüzyılın ortasında müzik endüstrisinin efsanevi dergisi Billboard tarafından ortaya atılan ‘rhythm& blues’ kavramı zaman içinde kategorik olarak yerini sağlamlaştırdı. Önceleri siyah müzisyenler için varsa yoksa caz ve blues’du. Kendilerinin bu alanlar dışında ürettiği her şeye ‘rhythm&blues’ denmeye başladı ve diğerlerine kıyasla bu, daha kolay tüketilebilir bir müzikti. R&B kısaltmasıyla zirveye çıktığı yıllar için 80’ler ve özellikle 90’lar desek yanlış olmaz.
Blues, caz, gospel gibi türlerden beslenip popülerleşirken zaman zaman damardan baladlara, zaman zaman dönemin disko popuna dönüşmüş bir tür oldu. Diğer bir deyişle R&B ifadesinin kullanımı bir kısaltmaya geçişten çok, bir dönüşümü simgelemişti. Öte yandan rhythm&blues’un funk’tan reggae’ye, ska’ya, soul’a, urban’a kadar birçok tür üzerinde büyük emeği oldu. Aretha Franklin, Dionne Warvick gibi isimlerle başlayıp hem Mariah Carey, Whitney Houston, hem Lauryn Hill, Erykah Badu hem de Alicia Keys gibi kadın müzisyenlerle birlikte anabileceğimiz, çok dallanıp budaklanmış bir çatı kavram haline geldi R&B.
R&B’nin bir kültüre işaret eden ve rap başta olmak üzere; kaykay, grafiti, break dans gibi birçok ayrıştırıcı öğe üzerinden tanımlamamız gereken hip-hop’a entegre olmasıysa milenyumla birlikte gerçekleşti. Hip-hop’ın mikrofonu rap’te olduğundan, R&B de en çok rap ve türevleriyle etkileşime girdi. Zaten siyah kökeni itibariyle cazdan, blues’dan boogie woogie’den alacağını çoktan almış, sıra rap ve elektronik altyapılara gelmişti. İşte ‘çağdaş R&B’ kategorisinin oluşma hikâyesi böyle...
İki yıl önce kaybettiğimiz müzik yazarı ve radyo programcısı Çağlan Tekil’in çeşitli türler, nadir baskılar ve özel kopyalardan oluşan plak arşivi yeni odasına kavuştu. Tekil’in yakın arkadaşlarının çabasıyla gelecek kuşaklara ve özellikle müzik araştırmacılarına bıraktığı bu miras İstanbul Teknik Üniversitesi Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi (İTÜ MİAM) bünyesinde oluşturulan Plak Odası’ndaki yerini adıyla aldı. Çağlan Tekil’e ait müzik kitapları ve dergiler de İTÜ MİAM Kütüphanesi’nde ziyaretçilerin kullanımına açıldı. Yazar adına kütüphaneye bağışlanan Hi-Fi müzik sistemi kullanıcılara üstün kalitede dinleme konforu sağlayacak.
İTÜ MİAM Müdürü Doç. Dr. Yelda Özgen Öztürk müziğe katkıda bulunan değerli isimlerin anılarının korunmasının önemine değinerek şunları söyledi: “2014’te Borusan Müzik Kütüphanesi’nden sonra 2020’de Çağlan Tekil’e ait müzik arşivinin de bağışlanmasıyla kütüphanemiz zenginleşti. Müzik dünyamıza katkıda bulunmuş değerli araştırmacı ve müzisyenlerin anılarının korunması, araştırmacılarla buluşturulması çok önemli. Çağlan Tekil’in plak, dergi ve kitaplardan oluşan arşivini bağışlayarak anısını yaşatan arkadaşlarına teşekkür ediyor, rahmetli annesini saygıyla anıyoruz.”
Çağlan Tekil’in arşivi 1274 plak, 174 kitap ve 5 seri dergiden oluşuyor.
Projelerle anılıyor
49 yaşında geçirdiği ani beyin kanaması sonrası yitirdiğimiz Tekil birçok genç rock, punk ve heavy metal grubunun elinden tutmasının yanı sıra ‘90’lı yılların efsanevi gruplarının bir araya gelmelerine ve yeni müzik üretmelerine önayak oldu. Üstlendiği birleştirici rolle geniş kitleleri etkiledi ve birçok müziksevere rehberlik yaptı. Kaybının ardından yakın arkadaşları, adını ona yakışacak projelerde anmak için kolları sıvadı. Aramızdan ayrılışını takip eden aylarda Headbang dergisi ekibi yarım kalan son sayıyı Tekil’li yıllarını anlattıkları yazılarıyla tamamladı. TEMA Vakfı aracılığıyla gerçekleştirilen ‘Çağlan Tekil Ormanları’ projesiyse Türkiye genelinde halen devam ediyor.
Üç yıldır ‘Zamansız’ı bekliyoruz. Bunca önemli ismin bir araya gelmesi size ne hissettiriyor?
Hakikaten uzun sürdü. 22 şarkıyı seçmek, o şarkıları sanatçılarla eşleştirmek, sanatçıların istekleri, bizim hedeflerimiz, sınırlarımız derken buraya kadar geldik. Ortaya çıkan şey beni çok mutlu ve tatmin etti. Çok sevdiğim şarkılar bir araya geldi. Sanatçılar şarkılara kendi karakterlerini çok iyi yansıttı. Hiçbir cover’ın orijinalini taklit etmemesi gerektiğini biliyoruz. ‘Zamansız’ albümünde bu bütünüyle başarıldı. Projede yer alan sanatçıları Yeni Türkü müziğini kendi tarzında yorumlayan, kendi kuşaklarına ve hayranlarına taşıyan birer ulak olarak görüyorum. Ayrıca bu proje, Yeni Türkü’nün bir anlamda ilk büyük ‘dijital’ tecrübesi olacak, sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
Tolga Akyıldız (solda) Yeni Türkü’nün kurucusu Derya Köroğlu ile buluştu.Nasıl seçtiniz sanatçıları?
Önce uzun bir liste yaptık ama süreç içinde zamanlama türü gerekçelerle yarısı elendi. Araya pandemi girince listeler güncellendi. İsimlerin çoğu benden geldi. Bazılarını Murathan Mungan önerdi.
En bilinen Yeni Türkü şarkılarından bazıları yok bu albümde...
‘Telli Telli’, ‘Maskeli Balo’ gibi bilinenlerin değil, farklı şarkıların olmasını tercih ve rica ettim. Bugün dijital platformlara baktığınızda Yeni Türkü’nün en çok dinlenen şarkılarının onlar olmadığını görüyorsunuz. Yeni kuşakların beğenisi başka şarkılarımıza yöneliyor.
Kariyerine; müzik sektörünün gelenekselden dijitale geçiş sancıları yaşamak üzere olduğu bir dönemde başladı Ece Seçkin. Sektörün eski anaakım sound’unu, eski tip müzik videolarını, ‘Bir kilo demir mi yoksa bir kilo pamuk mu ağırdır’ türünde sorular sorabilen magazin programlarını pazarlama enstrümanı olarak kullanabildi. Öte yandan kendini bugünün dijital trendlerine yakın konumlamayı da başardı. Buna oyunu kuralına göre oynamak deyip geçemeyiz çünkü birçok isim yeni kurallara ya uyum sağlayamadı ya da sağladım sanarak yer yer gülünç duruma düştü. Kendisi bir tebriki hak ediyor.
Ece Seçkin’in Rozz Kalliope ile yaptığı ‘Benjamins 3’ eşliğinde algoritmaya verdiği mesaj gayet netti. Ardından ‘Acayip İyi’de Ozan Doğulu düzenlemesiyle iyi bir ‘global pop’ örneği verdi. İki Ece Seçkin döneminiyse Emrah Karakuyu ve Tanerman işbirliğinden doğan, doğru sound’uyla ‘Yastık’ temsil etti. Faruk Sabancı’yla imza attığı ‘Bon Voyage’ ise bana “Tamamdır, Ece Seçkin artık bir yola girdi” dedirtti.
Çünkü bir yandan algoritma beklentilerine yaklaşırken diğer yandan eski dönemine ustaca göndermeler yapmayı ihmal etmiyordu. ‘Bon Voyage’dan hemen sonra dijital oyun dünyasını içten fethedip PUBG Mobile Avrupa Şampiyonası’nın resmi şarkısı ‘Zafer İçin Doğanlar’ı icra etti ve büyük resmi tamamladı.
Şimdi ‘Sen Hâlâ Ordasın’ yayımlandı. Açıkça ifade etmem gerekirse geldiği noktada böyle bir düzenleme, nakarat ve okumayla kariyerinin erken dönemine sert dönüş izlenimi veren şarkılar seçmesini çok doğru bulmuyorum Seçkin’in. Diğer bir deyişle; durum böyle olunca o elektronik altyapılar özünde ‘elektrosaz’ arzusu içindeki düzenlemeyi kurtaramıyor ve iş eski yılların zorlama dans remiksleri gibi duyuluyor. Söz ve müziği Bilal Sonses’e ait şarkı için kötü ya da ticari başarı kazanamaz demiyorum. Ancak bence o alanı Yıldız Tilbe’lere bırakıp yola devam etmesi gerekli Ece Seçkin’in. Dinleyin, karşılaştırın, siz karar verin.
YILLAR SONRA BULUŞTULAR
Kurulduğu 80’li yıllarda ‘yeraltı’nda pişen ama özellikle 90’lı ve 2000’li yıllara damga vuran Red Hot Chili Peppers (RHCP); etkisini bugüne kadar sürdürmeyi başaran gruplardan. İlk yıllarında daha yakın oldukları funk, punk ve heavy metal’i doz ayarı yaparak buluşturdukları özgün sound’un yanı sıra onları zirveye taşıyan prodüktörleri Rick Rubin ve solist Anthony Kiedis’in spot altındaki rolünü iyi sırtlaması bu başarıda etkili oldu denebilir. Uyuşturucu nedenli sorunlar ve sık değişen grup kadrosu; kuruluştan bugüne geçen 40’a yakın yılda grubu en çok zorlayan unsurlar oldu. Şimdi 2022 model teklileri ‘Black Summer’ı dinlediğimde RHCP’nin iyi şarkı üretmekte zorlanmadığı gibi sound’unu eskitmediğini de görüyorum. 16 yıl sonra simge gitaristleri John Frusciante, RHCP’ye döndü. Yaratıcı ve uçuk kaçık gitar riff’leri, pek anlam kaygısı gütmeyen ama kulağa şahane gelen şarkı sözleri ve yine solist Kiedis’in üstünü başını çıkarmasına imkân veren bir videoyla 1 Nisan’da yayımlayacakları yeni albümleri ‘Unlimited Love’ın müjdesini ‘Black Summer’da veriyorlar. Şarkıda; Kiedis’in özellikle kullandığı İrlanda aksanının sebebi anlaşılamasa da ilgi çektiği kesin. Eğer yeni albüm güçlü olursa yaz boyunca yapacakları stadyum turnesinin RHCP’yi nereye götüreceğini hep birlikte göreceğiz. 40 yıl sonra halen stadyum turnesi yapabilen bir grubun dahasına ihtiyacı var mıdır; o da ayrı bir tartışma konusu tabii.
Ozan Çolakoğlu’nun elinden çıkan pırıltılı düzenlemesi ve yakından takip ettiğim Özgen Akçetin ve Emre Kıral’ın miks ve mastering’iyle finalize olan Göksel’in yeni teklisi ‘Haklıydın’, geçen hafta içinde en çok dinlediğim şarkılardan oldu. Göksel’in en değerli özelliklerinden biri olarak gördüğüm söz yazarlığını da samimi ifadesi nedeniyle tekrar kutlarım: “Haklıydın, iyi oldu kalbini kapattın/Düşündüm de belki beni korudu Tanrım/Çünkü seninle çürüdük aynı toprakta/Çünkü seninle üşüdük aynı yatakta/Bir yastıkta büyürdü dağlar aramızda/Sen haklıydın, imkânsızdı bu sevda...”
HİSSEDEREK YAZIYOR
Dijital çağda algoritmayı sadece belirli sesler ve ritimler yönlendiriyor sanıyoruz ama ‘sözler’ halen çok önemli neyse ki... Söz-müzik birlikte hissederek yazan Göksel’in en büyük sırrı da zaten Göksel’den başka biri olmamayı bu denli net vaat etmesi. Her yeni şarkıya tanıdık ama sıfırdan bir hikâye yazmak üzere başlayan Göksel’in onca yılda üretme heyecanını kaybetmeme nedeni de bu olsa gerek. Çok kısa sürede formüle dayalı hit yazabilecekken ‘Haklıydın’ gibi şarkılara meylettiği için haklı Göksel. Çolakoğlu da Göksel’in kalbini iyi okuduğu için başarılı.
RADIOHEAD GÜLÜMSEDİ
Pandemi koşulları nedeniyle uzun süre beklenip geçen yılın 22 Mayıs’ında çevrimiçi gerçekleşen efsanevi Glastonbury Festivali’nin ‘Live At Worthy Farm’ yayınında bana göre büyük bir sürpriz oldu: The Smile performansı! The Smile; Radiohead’den Thom Yorke ve Jonny Greenwood’un yanlarına Sons Of Kemet davulcusu Tom Skinner’ı da alarak oluşturduğu yeni bir rock grubu. O günkü konserlerini önceden ve gizlice; biri Radiohead’in yayımlanmamış yeni şarkısı ‘Skating on the Surface’ olmak üzere sekiz şarkıyla kaydettiler. Duyuru yayın günü yapıldı ve sürpriz büyük ilgi gördü. The Smile’ın Radiohead’e göre daha düğümlü bir müzikal yapısı var. Geçen günlerde ilk şarkıları ‘You Will Never Work In Television’ın devamı niteliğindeki yeni tekli ‘The Smoke’u yayımladılar. The Smile’ın diğer şarkılarıysa yayın sıralarını bekliyorlar. ‘The Smoke’, devam nitelikli bir şarkı olsa da siz dinlemeye oradan başlayın derim.
POPUN BAŞINA YENİ ‘BELA’
'Forsa’ ve ‘Dünyaya Bedel’ teklilerini dinledikten sonra güçlü bir duygusu, söyleyecek güzel bir sözü olduğunu derhal anladığım ‘Sirenler’ albümü beni yanıltmadı.
10 yıl sonra gelen mor ve ötesi’nin (mvö) 8’inci stüdyo albümü ‘Sirenler’ yayımlandığı gün İstanbul’da, İstiklal Caddesi üzerindeki tarihi Çiçek Pasajı’nda canlı performanslı bir lansmanla hayata karıştı. Orada olamayanlar da iyi bir reji ve sesle geceyi YouTube ve Instagram üzerinden takip edebildiler. Harun, Kerem K., Kerem Ö. ve Burak bu şarkıyı ilk kez İstiklal Caddesi’ne bakan
bir sahneden söylerken umutluydu.
Yaklaşık 1 saatlik uzunluğu, üç temaya bağlı üç bağımsız bölümü ve toplam dokuz şarkısıyla ‘Sirenler’ mor ve ötesi diskografisinin en güçlü albümlerinden biri... Grubun tüm şarkılarına; oluşturdukları derde, sevdaya, hayale, umuda bütünüyle sahip çıktığı belli oluyor. Beni belki grupla kişisel geçmişimiz; caddede bir yerlere saklanmış okul yıllarımız nedeniyle albümde en çok etkileyen parça ‘İstiklal’ oldu. Onun dışında ‘Dünyaya Bedel’, ‘Adamın Dibi’, ‘Tünel’, ‘Kaptan’, ‘Park’, ‘Linç’le bağ kurup bütüne ulaştım. mor ve ötesi’ni mor ve ötesi yapan; yıllar, şarkılar boyu sindirdiğimiz ne güzellik varsa hepsi az biraz mevcut ‘Sirenler’de. Bugünün mvö’sü kadar olgun ve ilk günkü kadar gerçek. Koroları, piyanoları, sözleri, gitarları, davulları diye saymak yerine düzenlemelerin ayrı ayrı ve bütünün parçası olarak sundukları kıymete sahip çıkıyorum.
mvö’nün eski dostu Volkan Gürkan’ın prodüksiyona yaptığı katkı, Babajim’in kayıtları, Dave Bascombe ve Joe LaPorta’nın miks ve mastering’i de altını çizmek istediğim noktalar. Zira duyduğunuz o güzel sound öyle kolay ortaya çıkmıyor. Ayrıca mvö’nün grup logosu ve renklerden başlayarak oluşturduğu yeni görsel dil nokta atışı... İşin tamamını kucaklayan, birbirlerini tamamlayan yaklaşımları olmasa böyle bir yekparelik üretmeleri zor olurdu.
Çok hızlı başlayıp yorulmadan biten ‘Sirenler’ için Homeros’un ‘Odysseia’sıyla Kafka’nın bundan yola çıkarak yazdığı ‘Sirenlerin Sessizliği’ hikâyesine saygılarımı yolluyorum.
GÜLÜMSETEN DRAMA
Amerikalı şarkıcı-söz yazarı Halsey’nin hamile olduğu ve doğum yaptığı döneme ait güzel duygularını yansıttığı güçlü bir albümle karşı karşıya gelmiştik geçen yıl ağustosta. Prodüktör olarak Trent Reznor ve Atticus Ross imzalarını bir araya getirmeyi başaran Halsey’nin bir büyüsü olduğu kesindi.
KORKU VE KABULLENME
Albüm En İyi Alternatif kategorisinde Grammy’ye aday gösterildi ama tören ileri bir tarihe ertelendi. Albümse sanatçının Billboard Top 100 listesinde bir numaraya çıkan üçüncü albümü oldu. Halsey, 2022’nin ilk günlerinde ‘If I Can’t Have Love, I Want Power’ adlı bu albümün genişletilmiş versiyonunu iki yeni şarkıyla yayımladı. Kendisinin tanımıyla bu şarkılardan ‘Nightmare Reprise’; Trent Reznor’ın grubu Nine Inch Nails’ın ‘Nightmare’ şarkısına dair yeniden kurulmuş bir hayal. ‘People Disappear Here’ ise güçlü bir basgitar yürüyüşüyle öne çıkan, iyi bir ruh hali öneren bir diğer şarkı. Albümün konsepti çocuk sahibi olmanın dışında; ölümlülük, korku ve kabullenme gibi kavramlardan güç alıyor. Bir de Halsey’nin senaryosunu yazıp başrolünde oynadığı aynı adlı bir film söz konusu.
Halsey sık sık Trent Reznor gibi müzikal kahramanlarıyla çalışmayı tercih ettiğinden kendini tek başına yetersiz görmekle eleştirilen bir isim. ‘Imposter sendromu’, psikolojide bireyin geçmişte elde etmiş olduğu pek çok başarı olmasına rağmen kendini başarısız ve yetersiz gördüğü bir duygudurum bozukluğu olarak tanımlanır.
‘ŞAŞILACAK BİR ŞEY YOK’
Halsey’nin bu konudaki cevabıysa açık: “Bence buna ‘imposter sendromu’ diyemeyiz. Bu kişiler müzisyen olarak beni ben yapanlar. Neredeyse bütün müzikal tercihlerim onlar gibi ustaları dinleyerek şekillendi. Diğer bir deyişle zaten onların seçimlerine kökten ve güçlü şekilde bağlıyım. Prodüktörüm olmalarında şaşılacak bir şey yok...”
MAHZUNİ DİNLESE BEĞENİRDİ
Sena Şener, genç yaşından itibaren müzik kariyerini takdir edilecek bir tutarlılıkla sürdürüyor. Bu sayede solist ve şarkı yazarı olarak fark yaratmayı başardı. Uzun süre önce DJ Mahmut Orhan’ın ‘Feel’ adlı hit parçasına sesiyle büyük katkı sunan Şener’in bence şarkının YouTube’da 400 milyondan fazla kez dinlenmesindeki rolü önemlidir.
‘Feel’den sonra bu yıl yeniden Mahmut Orhan’la ‘Fly Above’da boy gösteren Sena Şener’in uluslararası EDM (elektronik-dans) piyasasında tanınırlığı da artıyor. ‘Çok Geç Kaldın’, Şener’in prodüktörlüğünü Efe Demiral’la birlikte yaptığı ve yine bizzat yazdığı yeni teklisi. Düzenlemesi içinse Deniz Yıldız ve Canberk Ünsal’la çalışan genç müzisyenin artık bir marka olarak kendisine yatırım yapmaya başladığını görüp seviniyorum. Şarkının Selçuk Demirci yönetmenliğindeki videosunu izlediğinizde göreceksiniz: Hikâyede Sena bir kitap buluyor. Kitapta mantık, duygu ve kalbiyle yaşayacağı yüzleşmeler simgelerle anlatılıyor. Sena da kitabın dediklerinin peşinden gitmekten korkmuyor. İşin güzel kısmı bu fantastik gerilim kitabı yakında sınırlı sayıda da olsa çevrimiçi satışa sunulacak. ‘Çok Geç Kaldın’ Sena açısından şarkısının karakteri; olgunlaşmış vokali ve şarkı yazarlığı itibariyle yeni bir dönemin habercisi. Duruş, tavır ve donanım açısından da Şebnem Ferah’ın çizdiği yoldan ağır ağır ama zafer kazana kazana geliyor Sena. Ve belki her şey şimdi başlıyor.