Albert Einstein’ın, enerji ile kütle arasındaki ilişkiyi belirleyen ünlü formülü bu yıl 100 yaşında.
E=Mc2. İnsanlık tarihinin en önemli kişilerinden biri olduğu kuşku götürmez fizikçi Albert Einstein, Newton fiziğinin pabucunu dama attı, istemeden nükleer dönemi başlattı, televizyonu yaratan fizik yasasını buldu. Bunları yaptı ama otomobil kullanmayı, yüzmeyi ve yelken yapmayı öğrenmedi. Fakat Einstein’ın kafasını toplamasını sağlayan en önemli hobilerinden biri müzikten sonra ikinci sırada yer alan yelkendi. Hitler döneminin başlangıcında, 1933 yılının ocak ayında, Gestapo onu yakalamak için evine girip, bahçedeki küçük yelkenlisine el koyduğunda, o Amerika’daydı ve Almanya’ya bir daha dönmeme kararı verdi.
Albert Einstein, ‘Bankacıların bana verdiği yelkenli tekneyi gördüğünde çıldıracaksın’ diye yazıyordu kardeşi Maja’ya 1929 yılında. Tümmler diye adlandırdı 7 metrelik teknesini; Yunus. Küçük güzel bir tekneydi; küçük bir kabini de vardı. 50. yaş günü nedeniyle kendisine hediye edilen bu tekneye bayılıyordu.
Yıllar önce İsviçre’de öğrenciyken başladığı yelkeni hep yapmış ama pek de öğrenmemişti. Su kenarına gittiğinde, kendi deyişi ile ‘saçmasapan bir mutluluk’ içinde buluyordu kendini. Almanya’da 1933 yılına kadar yelken yaptı. Yelken Einstein’a düşünme fırsatı veriyordu. Tekneye elinde defter olmadan binmezdi. Rüzgar kesildiğinde defterini çıkartıp bir şeyler karalamaya başlar, ya da sürekli konuşurdu. Büyük oğlu Hans Albert, babasının bilimsel kuramları ile denizdeyken bile nasıl haşır neşir olduğunu şöyle anlatıyor:
‘14 yaşındaydım ve yelken yapıyorduk. Sürekli konuşuyor ve kendisi ile tartışıyordu. Sonunda sözüne karışıp, ‘Anlattıkların çok güzel ama ana yelken iskotası elinde, yekeye abanmış giderken, kayalara çıkabiliriz’ dedim ve sustu.’
TEHLİKE TANIMAZ YELKENCİ EINSTEIN
Einstein hem kendisi, hem de etrafı için tehlikeli bir denizciydi. Hava çok sertleştiğinde bile yelken küçültmez, sanki tehlike nedir bilmezdi. Birkaç kez direk kırmış ve ölümden kurtulmuştu; üstelik yüzme de bilmezdi.
Gestapo’nun el koymasından bir yıl sonra teknenin satışına karar verildi ama Tümmler bu kez ‘halk düşmanlarının’ eline geçmeyecekti. Tümmler’i bir dişçi satın aldı. Savaş sonunda Einstein teknenin bir zamanlar bağlı olduğu gölün bulunduğu Caputh Belediyesi’ne yazıp, malını mülkünü sordu ama Tümmler’den iz yoktu. Sahibinin ‘kalın kafalı yelkenli’ diye adlandırdığı Tümmler savaş sırasında kaybolup gitmişti.
Einstein’ın yelken sevdası ikinci vatanı Amerika’da da sürdü. Göl yelkenciliğini geride bırakan Einstein büyük fırtınaların patladığı San Francisco Koyu’nu merkez seçti bu kez. Hálá acemi ve tehlikeliydi. Zengin bir biyokimyacı olan yakın dostu Leon Watters, ‘Beklenmeyeni yapmaktan neredeyse sapıkça zevk alırdı. Konuşuyorduk ve birden ‘Dikkat’ diye bağırdım. Bir tekneye çarpıyorduk. Bundan kurtulduktan sonra diğer teknelerin de üstüne gidiyor, son anda çarpmayı engelliyordu. Yaramaz bir çocuk gibiydi’ diye anlatıyor Einstein’ın yelken maceralarını.
Tekneye bindiğinde içgüdüleri harekete geçerdi; eğitim yerine içgüdü kullanırdı. Einstein’ın analitik gücünün az rüzgarlı bir havada bile küçücük değişiklikleri hissetmesine yol açtığı ve belki de içgüdülerine bu yüzden çok güvendiği söyleniyor.
Dünya açısından çok önemli bir karara da New York’ta yelkenle denize açıldıktan sonra döndüğü evinin balkonunda karar verdi. Amerika’nın nükleer bomba yapmaya başlaması için Başkan Roosevelt’e mektup yazmasını isteyen fizikçi dostlarının isteğini kabul etti.
Artık dünya hiç eskisi gibi olmayacaktı.
Atlantik geçişi sona erdi
Kasım ayının ilk haftasında başlayan toplu Atlantik geçişi sona erdi.
25 ülkeden 225 teknenin katıldığı geçiş büyük ölçüde tamamlandı. 197 tekne St. Lucia’da demir attı, 18’i yolda ve 10 tekne de çeşitli nedenlerle geçişi bıraktı.
Atlantik geçişini tamamlayanlar arasında katılımlarını daha önce duyurduğumuz Persuasion ve Odienne tekneleri de var. Persuasion’da, Management Center Türkiye Başkanı Alper Utku ekip üyesi. Odienne ise sırf Türk kadınlarından oluşan bir tekne; onlar da geçişi tamamladı.
Ekip, St. Lucia’ya varmadan önce web sitelerine koyduğu son seyir notunda, sakin giden havanın birden nasıl patladığını ve 35 knot üzeri rüzgarla uğraştıklarını anlatıyor. Geçiş ile ilgili küçük bir özet var seyir notunda: ‘Bu harika bir deneyim oldu. Atlas Okyanusu’nun tüm ruh hallerini gördük; belki istediğimiz sırada değildi ama olsun. Sert rüzgárları ve büyük denizleri adaların yakınlarında gördük örneğin. Doğal yaşam, hava ve teknedeki dostluk, yaşadıklarımızı unutulmaz bir deneyime dönüştürdü.’
Gerçekten de fotoğraflar yazılanları doğruluyor. Keyifli bir ekibin keyifli bir yolculuğu. Tebrikler!
Denizcilik tarihinde kadınlar
Sarıkamış felaketine Alay Komutanı olarak katılan, yenilip, yaralanıp, Ruslar’a esir düşen, neredeyse tüm Orta Asya ve Kafkasya’yı dolaştıktan altı yıl sonra Türkiye’ye geri dönebilen Tuğgeneral Ziya Yergök’ün sade anlatımlı anılarını geçen hafta okudum.
İmparatorluğun çöküş keşmekeşini, olayları etkileme gücünden yoksun, oradan oraya savrularak yaşayan bu Osmanlı zabiti ve daha sonra Cumhuriyet subayının anlattıkları aynı tartışmaları tekrar tekrar yaptığımızı anımsattığı için içimi burktu. Belli ki biz sorunları çözmeden yüzyıllarca yaşatıp büyütmeyi ve başımıza dert etmeyi pek seviyoruz.
Ama konumuz bu değil. Konumuz, kitapta geçen bir cümlecik. Ziya Yergök, tutsaklığı ile sonuçlanan Sarıkamış yürüyüşü öncesinde birliklerini hazırlarken, birdenbire çıkıp gelen bir kadının yıllardır görmediği kocası ile sefere katılmak istediğini, biraz düşünüp bu isteği reddettiğini anlatıyor. Ne kadının, ne de kocası olduğunu söylediği neferin öyküleri var kitapta. Bu sıradışı isteği pek garipsemiş gibi de durmuyor gerçi ama ben epey general anısı okudum ve benzer bir örnek anımsamıyorum.
Oysa sefere çıkan gemilerdeki kadınların öyküleri boldur. Özellikle İngiltere’de.
*
Deniz gücü ile bir zamanlar tüm dünyanın gözünü kamaştıran İngiltere’de seyir defterlerine ve gemi kayıtlarına bakıldığında sefere çıkanlar arasında, evliliklerini belge ile kanıtlayan kadınların yanı sıra, gemi komutanının onayı ve zaman zaman da isteği ile fahişelere de rastlanıyor. Fahişelerin gemilere binmesi donanma kurallarına göre yasak ama bu yasağın uygulanması hiçbir zaman mümkün olmamış. Bir de kadın olduğunu saklayarak gemiye binenler var.
Bunlardan biri aşık olduğu ama aşkına karşılık vermeyen genç denizcinin peşinden gemiye binen Mary Ann Talbot; gemideki adıyla John Taylor. J.R. Hutchinson’un The Press Gang adlı kitabında anlattığına göre Mary, ‘uzun boylu, köşeli ve ortalama bir kadını tanımlayan fiziki görünümden yoksundu.’ Bu nedenle de, ‘bir erkek olarak’ yıllarca savaş gemilerinde görev yaptı. Bir çatışmada dizinin parçalanması ardından ameliyat sırasında kadın olduğu anlaşıldı. Sonrasını bilmiyoruz.
Hutchinson, gemilerdeki kadınlar için ‘Haritalardan ne kadar iyi anlarlarsa anlasınlar, ne kadar iyi yol bulabilirlerse bulsunlar, annelik kayasına çarpmaktan bir türlü kurtulamıyorlardı’ diyor.
Amiral Nelson’un seferlerinde kadınların bulunduğunu biliyoruz. Örneğin, bir seferinde Horatio gemisi kayalara oturduğunda pompaları, yalnızca biri kayıtlı olan beş kadının çalıştırdığı, gemi kurtulduktan sonra kadınların leş kokan ambarlardaki yerlerini aldıkları anlatılıyor.
Bir diğer efsanevi kadın ise Anne Bony. İrlandalı bir avukat olan babasının karşı çıkmasına rağmen Batı Hint Adaları’na giden Bony, Calico Jack olarak bilinen korsan John Rackham’a aşık olup, evlendi. Yakalandıkları 1720 yılına kadar Batı Hint Adaları çevresini birlikte haraca kestiler. Jack’in idamı ile sonuçlanan yargılama sırasında, Anne, ‘Erkek gibi savaştıktan sonra, köpek gibi asılmak iyi değil’ dedi ve annelik kayasına çarpmak üzere olduğu için serbest bırakıldı.
*
Yılın denizcisini belirlemek için şu sıralarda İngiltere’de harıl harıl oy kullanılıyor. Yachting World Dergisi, aralık sayısında son 50 yılın deniz kahramanlarını anıyor ve bu yılın kahramanını arıyor. Yılın olayı Ellen MacArthur’un tek başına dünya denizlerini en hızlı aşan denizcisi olması kuşkusuz ve çok büyük olasılıkla yine yılın denizcisi seçilecek. Bu yıl da diyorum çünkü 1998 ve 2001’de de yılın denizcisi olmuştu. Yine seçilirse, 51 yıllık listeye üç kez giren ilk kişi olacak.
Ellen MacArthur hiç kuşkusuz 21. yüzyılın en önemli maceracıları arasında yerini şimdiden aldı. Ve o bir zamanlar tekneye binmelerine uğursuzluk getirir diye karşı çıkılan kadınlardan biri.
Türkiye’den henüz dünya ölçeğinde kadın denizci çıkmadı; erkek de çıkmadı ya... Ama kadınların bu alanda erkeklerin önüne geçeceğine eminim.
Baksanıza, Cumhur Gökova’nın Odienne teknesi, yalnız kadınlardan oluşan ekibi ile Atlantik geçişinde sınıfında dördüncü oldu. Darısı diğer erkeklerin başına.