Dünya donanmalarından gemiler Ahırkapı’da demirlesin, Dolmabahçe Sarayı önünden geçerek Karadeniz’e uzansın, Bostancı’dan Sarıyer’e yelkenli tekne yarışları yapılsın, karadan yürütülerek getirilen Fatih’in gemileri Haliç’te seyretsin, Tophane ve Haydarpaşa’daki İstanbul limanları sergi, konser ve gemi ziyaret alanları haline dönüştürülsün... diye güç birliği yapmak o kadar da zor olmamalı.
Adını yeni duyduğum bir ülkenin (Yunanistan), adını hiç duymadığım bir bölgesinden (Megara) gemiyle gelen Byzas (onu da hiç tanımıyordum) adlı bir adamın beraberindekilerle şimdi İstanbul dediğimiz şehri kurduğunu öğrendiğimde sanırım ilkokul birinci sınıftaydım. Eğitim dediğimiz büyülü aydınlanmanın kursağıma giren ilk meyvesi işte bu bilgiydi; yıl 1967-1968 olmalı.
Haritaları da, yine o sırada baktığımız Kadıköy planında evimizin sokağını bulduğumda çok sevmiştim. Kadıköy ve İstanbul tarihini Bahariye İlkokulu’nun birinci sınıfına gidenlerin kafasına nakşetmeyi akıl eden öğretmenim Şükriye Tunca’yı sevgi ve saygıyla anıyorum.
Bugün ‘Tarihi Yarımada’ dediğimiz bölgeye yerleşmedikleri için ‘Körler Ülkesi’ olarak adlandırılan Chalcedon’un (Kadıköy) karşısında denizden gelen insanlar tarafından kurulan bu şehir, İstanbul, eğer kuruluş efsanesi doğruysa tam 2641 yıldır yaşıyor. Başından geçen işgallerin, tanık olduğu yağmaların, yol açtığı savaşların çoğu denizle bağlantılı; zenginliği ve refahı da.
Dolaşımdaki para biriminin tasarımı ve üzerindeki simgeler parayı basan yöneticilerin ülkeleriyle ilgili algılamalarını yansıtır. Örneğin, Doğu Roma İmparatorları tarafından 1500 yıl önce bastırılan gümüş sikkelerden birinde Haliç’teki balık bereketine nazire, palamut kabartması vardır. Cumhuriyet tarihinde basılan paralarda İstanbul’un deniz ve denizci özelliğine gönderme yapma kaygısı görmeyiz. Yani deniz bugün İstanbul ve İstanbullu için tarihinde olmadığı denli önemsizdir. Ve İstanbul, kuruluşundan 2641 yıl sonra esaslı bir ‘Körler Ülkesi’ne dönüşmüştür.
*
Bir başka deniz şehri, İngiltere Kraliyet Donanması’nın ana üssü Portsmouth, hafta içinde 250 bin kişinin izlediği bir Uluslararası Deniz Şenliği’ne ev sahipliği yaptı. Bugün sona erecek şenliğe, 35 ülkeden 58 gemi katıldı. Modern savaş gemileri ile önde gelen donanmaların yelken ve temel denizcilik eğitimi için kullandıkları çok direkli eski ve büyük yelkenliler borda bordayaydı. Türkiye’yi F 245 borda numaralı Oruçreis fırkateyni temsil etti.
57 ülkenin Deniz Kuvvetleri Komutanı da Portsmouth’a geldi. Çoğu yelkenli, yüzlerce küçük tekne ve mürettebatları ile gösterileri kıyıdan izleyen onbinlerce kişi şenliğe sivil ve amatör denizcilik coşkusu kattı.
Bu yılın önemi, 2005’in, Avrupa’daki İspanya-Fransa tehdidine son veren ve İngiltere’nin okyanuslardaki hakimiyetini İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürekli kılan Trafalgar Deniz Zaferi’nin 200. yıldönümü olmasıydı. Bu nedenle de şenliğin yıldızı, 18. yüzyıl savaş gemisi Blandford’un bire bir kopyası olan ve 1997 yılında Marmaris’te denize indirilen Grand Turk adlı 50 metrelik gemiydi. Şenlikte, Amiral Horatio Nelson’un Sancak Gemisi HMS Victory rolü oynayan Grand Turk, geçen salı gecesi 250 bin kişinin izlediği büyük havai fişek gösterisinin de amiral gemisi oldu.
Portsmouth, İngiltere’nin denizaşırı imparatorluğa açılan kapısıydı. Amerika’yı, Avusturalya’yı Anglosakson kılan nüfusun geçtiği en önemli limanlardan biriydi. İngiltere denizciliğini tanımlayan önemli bir adresti; hálá da öyle. Ancak İstanbul’un deniz tarihi ile kıyaslandığında Portsmouth devede kulak kalır her anlamda. İşte bu nedenle şenlik fotoğraflarından yansıyan denizci coşku, bende ciddi bir kıskançlık ve üzüntü nöbetine yol açtı. İstanbul gibi köklü bir deniz şehrinde benzer bir şenliğin bugüne dek hiç düşünülmemiş, ya da düşünüldüyse bile kalıcı biçimde hayata geçmemiş olması canımı yaktı.
*
Bu İstanbul Uluslararası Deniz Şenliği için bir çağrı yazısı; anlamış olmalısınız.
Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı gibi doğrudan doğruya İstanbul ile ilgili resmi kuruluşlara, Deniz Ticaret Odası gibi denizden ekmek yiyenlerin örgütlerine, İstanbul’daki kültür etkinlikleri ile özdeşleşmiş İstanbul Kültür Sanat Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarına bir çağrı: İstanbul’u, Avrupa ile Asya’yı ayıran denizin kenarına ilişmiş bir şehir değil, o denizin üzerine oturan ve o denizi tarif eden bir şehir haline getirecek İstanbul Uluslararası Deniz Şenliği düzenlenmesi için biraraya gelebilir misiniz? Hatta.. Gelmelisiniz.
Dünya donanmalarından gemiler Ahırkapı’da demirlesin, Dolmabahçe Sarayı önünden geçerek Karadeniz’e kadar uzansın, Bostancı’dan Sarıyer’e yelkenli tekne yarışları yapılsın, karadan yürütülerek getirilen Fatih’in gemileri Haliç’de seyretsin, Tophane ve Haydarpaşa’daki İstanbul limanları sergi, konser ve gemi ziyaret alanları haline dönüştürülsün... diye güç birliği yapmak o kadar da zor olmamalı.
Türkiye’nin ne denli Avrupalı olduğunu ya da olmadığını kimseye anlatma gereği hiç duymadım ama İstanbul’da düzenlenecek bir şenliğin önyargıları gidermede çok etkili olacağına da eminim. Dahası, bu şenliğin, Türkiye’nin en önemli turizm markası olan İstanbul’a katacakları da ortada değil mi?
Onu da deniz tutardı
Amcasının 12 yaşındayken Kraliyet Donanması’na soktuğu Amiral Nelson, 16 yaşına geldiğinde dünyayı dolaşıp denizciliği öğrenmiş, 21 yaşında ilk gemi komutanlığını kazanmıştı. Fransızlarla tam 120 kez farklı muharebelerde karşı karşıya geldi. Kolunu kaybetti, gözünden yaralandı.
İngiltere bu deniz kahramanını onurlandırmak için Londra’nın merkezindeki meydana Trafalgar adını verdi; meydandaki yüksek sütunun üzerine de bir Amiral Nelson heykeli dikti. Amiral Nelson, zafer kazandığı İspanya’nın Trafalgar Burnu’na uzaktan, o sütunun tepesinden ikiyüz yıldır bakar, durur.
Söyleyenlerin yalancısıyım; benimle tek ortak yönü, onu da dalgalı denizlerin tutmasıymış.
Tarihi gemimiz yok
Türkiye Deniz Kuvvetleri, Akdeniz’in en güçlü filolarından birine sahip. Modern gemiler ve denizaltılar birbirinin peşisıra denize indiriliyor; donanma modernleşiyor.
Güçlü donanmalar bayraklarını yabancı limanlarda dalgalandırırken tarihlerinden izler taşıyan gemilerle de gidiyorlar. Portsmouth’da, Türkiye’nin denizcilik mirasını yansıtacak bir tarihi geminin olmaması bu nedenle düşündürücüydü.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz hakimiyetinin simgesi olan, Barbaros Hayreddin Paşa gibi komutanların yetiştiği ve komuta ettiği, şebek denen korsan gemilerinden biri geleneksel yöntemlerle yapılsa, Deniz Kuvvetleri de ziyaretlerinde modern savaş gemilerinin yanında bu gemiyi kullansa etkisi katlanır.
‘Kadırga’dan Kalyon’a Osmanlı’da Yelkenli’ adlı kitabı geçen yıl ekim ayında yayınlanan Ahmet Güleryüz, Türk Deniz Kuvvetleri için bir şebek yapımının ve sonrasında da kullanımının kolay olacağını belirtiyor ve ekliyor: ‘Denizci teknelerdir. Onlarla İzlanda’ya kadar gitmişlerdi.’ Yani Portsmouth’a haydi haydi giderlerdi.
Rüzgar baba
Her yanımız hürriyet
Sabah gün doğarken Ayvalık Marina’dan vira bismillah ettik... Oradan Bademli ve durmadan Karaburun, ve Sakız’ın saçak altından Ildır Körfezi’ndeki Karaada. Saatte ortalama 5-6 mille... Bazen yelkenle, bazen yelken-motor, bazen iri dalgalar üstünde, dalarak şahlanarak 12 saat seyir... Ve o güzelim turkuvaz renkli sulara şöyle bir ‘funda demir’ attığınız zaman... İşte o zaman, tüm yorgunluklar, gerginlikler bir anda yok olup gider.
- Hey hey diye bağırıyoruz, baksana be her yanımız hürriyet.