Övünmek gibi olmasın ama ben saçıma başıma biraz düşkünceyimdir...Şimdi tabii eskisi kadar iplemiyorum ama, gençliğimde tam bir saç manyağı idim...Allah'ın günü ayna karşısında dikilir, ‘‘Ayna ayna, söyle bana, benden güzel saçı olan var mı dünyada?..’’ derdim...Bu saç kompleksi ise bana ve benim gibi birçok arkadaşıma, yatılı okuduğumuz Küçükyalı İlkokulu'nun ‘‘Makastar’’ı Muhittin Hoca'nın armağanıydı...Bu Muhittin Hoca kovboyların çift tabancayla gezmesi gibi cebinde çift makasla gezerdi... Saçı biraz uzamış bir öğrenci gördüğünde üzerine uçar, makasını çekerek anında yolunmuş kaza çevirirdi öğrenciyi... Ya da kafamızı bacaklarının arasına sıkıştırır, saçlarımızı orasından burasından koyun kırpar gibi kırpardı...Allah sizi inandırsın, tüm erkek öğrenciler, orasından kırpılmış, burasından budanmış, bazı bölgeleri yer yer parçalı kel bırakılmış harita gibi kafalarla dolanıp dururduk okulda...İşte saç hassasiyetimin, kafayı böylesine saça sardırmanın nedeni de çocuk yaşta uğradığımız bu saç operasyonuydu...Benim, o nerde akşam orda sabah Beyoğlu'nun altını üstüne getirdiğim gençlik yıllarımda edindiğim, dükkanı o zamanın ünlü Yeni Melek sinemasının hemen yan sokağında olan Mehmet adlı bir berberim vardı...Mehmet, neredeyse benim yaşamımdaki en önemli kişiydi... Ona hayattaki en önemli varlığımı, saçlarımı emanet etmiştim... Tabii her gün traş olmazdım ama, her akşam Beyoğlu bar ve gece kulüplerinde mesaiye çıkmadan önce Mehmet'in koltuğuna oturur, saç bakımı yaptırırdım...O yıllar belki kıçımda adam gibi pantolon yoktu ama, Mehmet'in sayesinde, Beyoğlu'nda yürürken bilumum hatunların kafalarını çevirip baktıkları, Tyrone Power'inkilere benzer lepiska gibi pırıl pırıl saçlarım vardı...Bizim Mehmet'in bir de saç dökülmelerine karşı ‘‘saç iksiri’’, yani saç ilacı yapma tutkusu vardı... Bu işe gerçekten yıllarını verdi... Her gün çeşitli otlar vs. ile yeni bir ilaç yapıyor, kimyager gibi çalışıyordu...Ben onu, hani şu kovboy filmlerinde süslü püslü at arabasıyla kasaba kasaba dolaşıp gençlik ilacı, saç iksiri vs. satan tipler vardır, onlara benzetiyordum...Bu arada Mehmet'in de ufaktan ufaktan saçları dökülüyordu... Zaten bu saç ilacına kafayı asıl takma nedeni biraz da buydu...Derken o günler benim de saçlarım dökülmeye başlamaz mı!.. Resmen ruhum kararmış, hayatım kaymıştı... Sabahları uyandığımda yastığa bakıyor, deli pösteki sayar gibi o gece kaç tel saçımın döküldüğünü sayıyor, baygınlıklar geçiriyordum...Durumu Mehmet'e anlattığımda, ‘‘Paniğe gerek yok... Biliyorsun yıllardır işin üzerindeyim... Bir iki güne kadar da saç dökülme ilacının sonucunu alıyorum’’ diyordu...Ondan sonra da bizim Mehmet birden sır oldu, uzun süre ortalıkta görünmedi...Mehmet tekrar piyasaya çıkıp, dükkana döndüğünde ise kafası cascavlak tayyare meydanı gibiydi... Kafasında tek tel saç kalmamıştı...Mehmet yıllardır emek verdiği ilacı önce kendinde denemişti...Bu saç dökülme işi bugün de başımızın derdi... Özellikle gençlerin dünyalarını karartıyor...Ama anlamadığım bir şey var... Saçları dökülüyor diye tedbir olarak bir sürü genç, güya saçlarını koruma adına kafalarını usturaya vurdurup, ortalıkta öyle dolanıyorlar...Biri de çıkıp onlara, ‘‘Yahu kardeşim, belki on yıl sonra kel kalacakken neden kendini bugünden böyle keltoş bir duruma getiriyorsun?..’’ demiyor...***Ben saç stili konusunda klasikçiyimdir... Benim saç biçimim, Üç Silahşörler'in Dartanyan'ının saçlarının biraz kısa kesilmiş halidir...Aslında şimdi yepyeni bir kısa saç modeli var...Şöyle kulağın dibinden girilip, kafanın öbür yanından çıkılan, insanların kafasına kırpılmış çim manzarası veren bu model, şu ara çok yaygın...Ben erkek berberlerinin yerinde olsam, sırf bu moda nedeniyle ufkumu genişletir, berber dükkanım için yeni mekanlar gerçekleştiririm...Şimdi düşünün, müşteri saç traşı olmaya gelmiş... Sen onu, bahçede çimlerin üzerine koyduğun bir koltukta ağırlıyorsun...Çim makinesiyle çimleri keserken, makineyi kaydırıp aynı anda müşteriyi de traş edip saçlarını kırpıyorsun... Şu ana kadar hep ‘‘saç’’tan sözettik... Traş işinin bir de sakal durumu var...Bu Derbi'ler merbiler çıkıp mertlik bozulmadan önce, insanlar eskiden saç traşı gibi sakal traşlarını da berberlerinde olurlardı...Şimdi gelin size ünlü bir berberi anlatayım...Berber Cevdet'i bana dayım anlatmıştı...***Berber Cevdet... Üsküdar'ın en ünlü berberi imiş. Ama ününün büyüklüğü berberliğinden değil, çenesinin düşüklüğünden, anlattığı hikayelerden, en önemlisi sakarlığından ötürü imiş. Üsküdar Çarşısı'nın ara sokaklarından birinde küçücük bir dükkanı varmış. Dükkanda sadece kendisi çalışırmış.Öylesine sakarmış ki, bırakın kendisine traş olmaya gelenleri, yanındaki bakkala alışverişe gelenler bile sırtlarını duvara verip, ayaklarının ucuna basarak yürürler, bir kazaya kurban gitmemeye dikkat ederlermiş.Çünkü bu berber Cevdet, önündeki koltuğa biri oturduğu anda bir başlarmış anlatmaya... Sonra anlattıklarının heyecanına kapılıp başlarmış önündekini soğan doğrar gibi doğramaya. Traşı üçbeş kesikle atlatan haline şükreder, dükkandan güle oynaya çıkarmış. Ağır yaralılar ise bir daha berber Cevdet'in dükkanına gelmemeye yemin ederlermiş, ama bir süre sonra olanları unutup tıpış tıpış gene düşerlermiş Cevdet'e... Dedik ya, adamda hikayenin bini bir para imiş, ayrıca çok tatlı anlatıyormuş... O zamanlar öyle adımbaşı berber dükkanı da olmadığından, semt halkı bir bakıma mecbur kalıyormuş Cevdet'e gelip yontulmaya.Bir gün toplanıp bir karar almışlar. Sonra da hep birlikte gidip Cevdet'in karşısına dikilmişler.‘‘Bunca zamandır sana traşa geliyoruz. Kesmedik yerimizi bırakmadın, ses etmiyoruz. Aramızda toplanıp bir karar aldık... Ya bunu uygularsın, ya da artık sana traşa gelmeyeceğiz’’ demişler...‘‘Nedir o kararınız?’’ diye sormuş Cevdet.‘‘Bundan sonra bizi traş ederken hiç olmazsa narkoz ver!..’’Şimdi, ‘‘Hadi canım, bu kadar da olur mu?’’ diyeceksiniz... Valla orasını bilmiyorum. Ben de dayımın yalancısıyım. Neyse, hikayemize devam edelim.Bir gün Cevdet'e emekli Sami Bey sakal traşına gelmiş. Cevdet'in o gün çenesi fazlaca düşük bir günüymüş. Sami Bey de hasar biraz fazla olmuş. Dükkandaki diğer müşterilerin, eşin dostun yardımıyla Sami Bey'i evine kucakta götürmüşler...Ve aradan iki gün geçmiş... Bir gazetede şöyle bir ilan çıkmış:TEŞEKKÜRYaptığı başarılı operasyonla apandistimi alan ve beni yıllardır çekmekte olduğum bu ıstıraptan kurtaran değerli insan, büyük berberCEVDET'esonsuz teşekkürlerimi arzederim.Emekli HakimSami ÜNAL***Neticei kelam, biraz berberleri anlattık... Hafif de sinekkaydı bir yazı yazdık bu hafta...Hepinize, ‘‘Hayırlı traşlar...’’