Paylaş
Tutankamon'un en iç kefeni. Ya da kofini. Hani dilde isterseniz aynı.
Aslında kefenin cebi olabilir. Dikersiniz bir tarafına, isterseniz iki tarafına birden, olur size cep. Ama ne koyacaksınız içine? Koysanız, bir şekilde kullanabilecek mi rahmetli? Para koysak, nerede harcayacak? Ne bileyim, tarak, ayna, tam cebe layık bir cep telefonu?.. Ama telefonun da bir süre sonra şarjı bitecek nasıl olsa, göçüp gitmiş kişi, nereden şarj edecek onu, değil mi? Biz bugün kefenin cebi olmadığını, dünya malını ne kadar kazanırsan kazan, ne kadar hırsla yeni kazançlara saldırırsan saldır, hepsinin dünyada kalacağını biliyoruz elbette. Ama her zaman öyle değildi. Dünya malının öbür tarafta işe yarayacağını düşünenler vardı. “Mezar hediyeleri” diye bir şey var arkeolojide. Ölüye öbür tarafta lazım olur diye konan eşyalar! Evet evet, doğru. Binlerce yıl buna inandık, sevdiklerimiz ölünce, öbür tarafta kullanması için mezarına özel eşyalarını koyduk. Varlıklı veya yüksek rütbeli kişiler atlarını hatta at arabalarını bile yanlarına aldılar. Tabii, “aldılar” lafın gelişi. Hayatta kalanlar mezarlarına koydular bütün o eşyaları. Çünkü koyanlar da yürekten inanıyordu, ölenlerin öbür tarafta o eşyaları kullanacaklarına. Ancak bütün mezarlarda bulunan mezar hediyeleri binlerce yıl sonra kondukları gibi bulundu. En azından mezar hırsızlarından kurtulabilenler bulundu. Anlaşılan o ki kimse onları kullanamamış! Ama binlerce yıl boyunca inandı insanlar onların işe yarayacağına. Demek ki çok da bel bağlamamak lazım gözünle görmediğine.
ANTİK HIRSIZLAR
Mezar hediyelerinin en popüler örneği hiç kuşkusuz, Mısır’ın Yeni Krallık döneminin Amarna kralları soyundan gelen Tutankamon’un mezarından çıkanlar olsa gerek. Tek tanrılı bir din başlatarak Mısır’ın tüm kadim ilahlarını yok sayan ve ülkesinde bu nedenle nefretle anılan Akhenaton’un, farklı dinsel açılımını sürdürmeyen soyundan gelen Tutankamon, MÖ 1332-1322 arasında hüküm sürdü. Firavunun Teb kentindeki mezarı yirminci yüzyılın başlarında bulunup açıldı ve sonrasında da filmlere konu olan lanet iddiaları ortaya çıktı. Bu nedenle Mısır uygarlığına çok uzak olanların bile ismini ve resmini bildiği bir Mısır hükümdarı olarak tanınır. Ama mezarında el değmemiş olarak bulunan (yani mezar hırsızlarından yakayı kurtarmış) hediyeler, dudak uçuklatıcı nitelikteydi doğrusu. Bu arada yeri gelmişken söyleyelim, mezar hırsızlığı, daha firavunlar döneminde bile vardı, bugüne ait değil sadece. Firavun veya rütbeli kişi gömüldükten kısa süre sonra, onun pek çok değerli eşya ve madenle gömüldüğünü bilen hırsızlar, elbette kaçak ve hırsızlara yakışır yollardan mezar odlarının duvarlarını ve lahitleri parçalayarak girer, pahada ağır ne varsa alır götürürlerdi. Başka deyişle, mesela 4.000 yıllık bir mezar bulunduğunda, onun, yine yaklaşık 4 bin yıl önce soyulduğunu da görürdü arkeologlar. Ama Tutankamon’un mezarı soyulmamış, bir şekilde hırsızların elinden kurtulmuştu. Evet el değmemişlerdi ama yaklaşık 3.200 yıldır gömülü oldukları için biraz tozlu ve eskimişlerdi.
TUTANKAMON ÖRNEĞİ
Tutankamon'un mezarı 1920'lerde açıldığı için resim siyah-beyaz. Bu objeler artık müzede. Bulunanlardan sadece bir kısmı bu karede.
Bakınız neler çıktı Tutankamon’un mezarından: Sepetler, yataklar, bira, model tekneler, bumeranglar, (evet bir av aracı olan bumerang Avustralya yerlilerine mal edilse de Mısır’da da var olduğu aşikâr), mızraklar, bitki tohum ve fideleri, kutular, sandıklar, iç organlarının konduğu vazolar, sandalye ve tabureler, araba donanımı, bolca giysi, başta tabutlar (hizmetçileri olabilir), kozmetik malzeme, zırh, ilah figürleri, yelpazeler, yiyecekler, oyun tahtaları, altın mask, mezar binasının modeli, diz yastıkları (çömelirken dizlerin altına konanlar), bolca kuyum, takı, değerli taş ve incik-boncuk, lamba ve meşaleler, başkalarına ait mumyalar (bunlar da hizmetçi vs., olabilir), müzik enstrümanları, büyük bir çadır (kurulmaya hazır), tören kıyafeti, tören koltukları, kraliyet mensuplarının figürleri, tören malzemeleri, lahitler, uşaptiler (ölüye yol gösteren küçük heykeller), kalkanlar, kılıç ve hançerler, çomaklar, gerçek arabalar, araba tekerlekleri (stepneler yani), alet-edevat, şarap kavanozları, yazı takımları... (Biraz daha var ama gerek yok tüm detaylara.)
ÇOK YAYGIN
İsrail sınırları içinde bulunmuş, 10.500 yıllık bir sepet. 100 litre kapasiteli. Taş devrinden kalma bir kefen.
Tutankamon’un bunları kullanmadığını, en azından henüz kullanmadığını biliyoruz. Şaka bir yana, hem Tutankamon’un kendisinin hem de bütün Mısır halkının, bunların kullanılacağına en küçük bir şüpheleri bile yoktu. Bütün ölülerin öbür tarafta yani ölüler diyarında canlanıp, kendileriyle birlikte gömülen eşyaları kullanacağına inanılır, geçtiğimiz nisanda yazdığım ölüler diyarına giriş sınav ve kabul törenlerinden başarıyla geçebilmeleri için, mezarlarına “Ölüler Kitabı” adı altında birleştirilen rehber yazılar bırakılırdı. Tabii, herkesin harcı değildi bu kadar hediye ve yazı. Varlıklı olanların yapabildiği bir şeydi. Bu nedenle Tutankamon’un mezarından çıkanlar dudak uçuklattı zira bu kadar çok hediye, çok nadir rastlanan bir durumdu. (Antik ve aktüel hırsızlar yüzünden belki böylesine rastlama şansımızı sonsuza dek yitirmiş de olabiliriz.)
Mezar hediyesi adeti, sadece Mısır’da değil, tüm kültürlerde vardı ama Mısırlıların olayı çok ciddiye aldıkları, hazırlıkları belki bir insanın dünyaya gelmesi öncesinde yapılan hazırlıklardan çok daha hummalı ve detaylı olduğu için dikkat çekici olduğundan, bu örnek gerçekten popüler.
BİRAZ ETİMOLOJİ
Mısırlılar ölülerini mumyalardı biliyorsunuz. “Mumya” sözcüğü, bize Farsça “mumiyâ”dan gelme. Bitüm veya zift anlamına geliyor. Sonradan asfalt anlamında da kullanılmış. Mısırlıların ölülerini iç organlarını aldıktan sonra bedenin bozulmaması için benzeri bir maddeyle ilaçlamaları nedeniyle bu isim kullanılıyor. Aynı zamanda “mum” sözcüğü de aynı kökten.
Mumyalama yöntemi, uzun süredir kullanılmıyor. Bizim kültürümüzde “kefen” var. Eskiler, öldüklerinde cenazeleri ortada kalmasın diye “kefen parası” biriktirirlerdi. “Altı üstü üç metrelik bez” diye düşünmeyelim, yeri geldiğinde insanlar o üç metre bezi bile esirgemişler demek gidenlerinden ki böyle bir adet çıkmış ortaya. Kimileri de “ölünce bile kimseye yük olmayayım” diye düşündü mutlaka. Mumyalamanın geçerli olduğu dönemlerin tam tersine, iyi ve insancıl bir düşünce.
BİRAZ DAHA ETİMOLOJİ
Bakmayın etimolojik öyküye. Sepet güzel şey. Bayılırım ben de. Foto Eduardo Rodriguez - Unsplash
“Kefen” ise Arapçadan. Hem bildiğimiz anlamında kullanılıyor hem de “hasır veya çubuktan örülü büyük sepet, küfe” anlamına geliyor. Yeni çok sarhoş olmuş biri için kullandığımız “küfelik” oldu deyimindeki küfe ile kefen, köken itibariyle aynı şey. Arapçadan aldığımız “kefen”in, İngilizce “tabut” anlamına gelen “coffin” sözcüğünün de orijini olduğunu pek bilmeyiz. Bu, hiç kuşku yok ki Sami dinler öncesinde ölülerin sepete konarak gömülmesi adetinden kalma sözcükler. Arapçadaki sepet, zamanla ta İngiltere’ye uzanıp tabut olmuş işte. (Acaba “sepetlemek” lafı buradan geliyor olabilir mi? Çok kaba ama.) Farsçanın zifti de Mısır’ın mumyası oluvermiş. Hep söylüyorum ya, kültürler bu kadar iç içeyken, kimin kime ne diye üstünlük tasladığını anlamak mümkün değil. Sonuçta hepimiz benzer şekilde “sepet”lenmiyor muyuz?
İŞE YARAMAYACAK
İşin tuhafı şu ki, artık biliyoruz kefenin cebi olmadığını ve öbür tarafa giderken yanımızda hiçbir şey götüremeyeceğimizi. Buna rağmen dinmeyen bir hırsla, bizim değil bizden sonraki yedi kuşağın bile harcayarak bitiremeyeceği kadar çok kazanç elde etmek için etmediğimizi bırakmıyoruz. Tabii ki herkes böyle yapamıyor, bilinçli olarak yapmamayı seçenler de çok ama bilemiyorum, firavun gibi muamele mi görmek istiyorlar, kendi küçük hayatlarının birer Tutankamon’u olarak mı görüyorlar kendilerini, orasını hiçbirimiz bilemeyiz. Bunu kişiler bazında almamak lazım yalnızca... Şu an tamamen ortalama söylüyorum, dünya nüfusunun sadece yüzde 10’u, dünyadaki toplam servete bağlı olanakların yüzde 90’ına erişebilir durumda. Bu yüzde 10’un da yüzde 10’u, o serveti kontrol ediyor. Gelişmiş (hadi gelişmekte olanları da ekleyelim) ülkelerde bir günde çöpe atılan artık yemekler, dünyada açlığı ortadan kaldıracak kadar çok! Küresel olarak cinsel performans arttırıcı ilaçlara harcanan para, bütün dünyada sağlık hizmeti alamayan herkesin hastaneye ve sağlığa erişimini sağlayacak kadar. Çoğumuzun dolabı, soğukta titreyen insanların derdine derman olacak kadar çok kullanılmayan kışlık giysiyle dolu. Kimini kış bitip de kaldırılırken fark ediyoruz, “Aaa, böyle bir montum vardı sahiden” diyerek! Hani komşusu açken tok yatan bizden değildi? Kefenin cebi yok dostlar. Cep diktirsek de işe yaramayacak!
Paylaş