Paylaş
AYLARIN en güzellerinden biri olan eylül yarın başlıyor. Hiç fark ettiniz mi bilmem, ama eylül, denizde veya deniz kenarında gerçekten başkadır. Diğer aylara benzemez. (Baktığını gören gözler için tabii.)
Sıcaklar yavaş yavaş durulur, bitmez ama Halikarnas Balıkçısı’nın deyişiyle “tam insan boyuna” gelir hava. Fazla ısıtmaz, üşütmez, terletmez, rahatsız etmez. İster güneşin altında yürü saatlerce, ister akşamüstü deniz kenarında, fark etmez, hep rahattır insan.
Yazın kavurucu sıcağında hücum edilen tatil yöreleri, eylülde başlar güzelleşmeye. Sokaklar sakinleşir, yer arayan kolay bulur, manzara her zamankinden daha güzeldir ve klimaya daha az ihtiyaç duyulur. Ne itiş kakışı kalır tatil beldelerindeki dar sokakların, ne de kulakları tırmalayan bangırtıları.
Teknesiyle gidenler için koylar da sakinleşir bu ay. Huzur daha uzun sürer. Turist akını azaldığı için, insanın ciğerlerinde patlayan müzik sesiyle rahatsız edicilikten bir türlü kurtulamayan, çevreye saygı kavramından 20 bin fersah uzak günlük tur tekneleri de azalmıştır ona paralel olarak.
YAPRAKLAR DÖKÜLÜR
Bazı ağaçlar erken davranıp yapraklarını dökmeye başlar. Dökülmüş ve kurumuş yaprakların üzerinde yürürken çıkarttığımız hışırtı, muhteşem bir melodinin nağmeleri gibidir. İnsanın yürüyüşüne bu kadar uyan bir müzik yoktur başka. Yaprakların ölümü değil, doğanın yeniden doğuşa yürüdüğünün de bir göstergesidir bu.
Geceleri başımızı yastığa koyduğumuzda, artık üstümüzü hafiften örtme ihtiyacı hissederiz. Islak yastıklar dönemi bitmiş, yerini mutlu ve belki de zaman zaman ürperten huzurlu uykulara bırakmıştır. Ağustosböceklerinin, geride bırakılan ağustos ayına yaktıkları türküler bir süre daha devam eder. Sanki, “Yaz bitiyor ama bitmese keşke, bitmese keşke. Merak etmeyin, seneye yine burada olacağız” der gibidirler.
EN GÜZELİ DENİZ
Ama en güzeli denizdir eylülde. Mavi artık başkalaşmış, yumuşamış ve en çok da neşelenmiştir. Şıkır şıkırdır denizin üstü. Güneş’in açısından olsa gerek, öyle bir parıldarki deniz, sanki elinde elmas taneleriyle denizin üstünde yürüyen bir peri kızı, saça saça geçmiştir karşı kıyıya. Dünyanın bütün neşesi gözümüzün önüne serilir eylülde. Karnaval yeri gibidir deniz. Ama sessiz ve huzurlu bir karnavaldır bu, çıt çıkarmaz fakat yine de neşeye boğar insanı. İnsan yapımı hiçbir şey başaramaz bunu.
ORHAN VELİ ŞİİRİ GİBİ
Temmuz ve ağustosun köpüklü meltemleri dinmiş, yerini huzurlu bir sükûnete bırakmıştır deniz. Masmavidir artık. Deniz mavi, gök mavi, öyle bir kucaklaşırlar, öyle bir hasret giderir, öyle bir içten sarılırlar ki birbirlerine, insan yerinde duramaz, “Orada olmalıyım, denizin içinde olmalıyım, hatta deniz olmalıyım” diye haykırası gelir. Orhan Veli’nin şiirindeki gibi, “Ne duruyorsun be, at kendini denize” der içimizdeki bir ses. Hani yıllardır görmediğin ama çok sevdiğin birini gördüğün anda için coşar, sarılır da bırakmak istemezsin ya… İşte öyle sarılası gelir insanın denize. Hani onca yılın ardından, daha dün konuşmuşsunuz gibi sohbete devam edersiniz ya… İşte öyle içini dökesi gelir insanın denize. Mavi bir kucaklaşmadır eylül. Eylül yerine “mavi” deselermiş de olurmuş en başında. Çünkü mavidir eylül. Mavilerin en güzelidir.
Doğanın, ömür uzatan armağanlarından biridir eylül. Masmavi bir hediye paketidir, her birimize karşılıksız sunulan. Bize düşen, elimizi uzatıp hediyemizi almak ve baktığımızı görmektir yalnızca.
NOT: Ben bu eylül yazısını her yıl bir şekilde yazarım. “Kopyala-yapıştır” yapmam, oturup yeniden yazarım. Sonra eskileriyle yenisini karşılaştırırım, bir bakarım ki hepsi birbirine benziyor, küçük farklılıkları var sadece. Ne yapayım, bu da benim zaafım. Eylülsüz yapamam ben. Yazmasam olmaz. Eylülün neşesini, dostlarla paylaşmazsam da hiç olmaz.
ŞEHİR HATLARI VAPURU
ÇİLE ÇEKTİREN BURSA
UZUN bir bayram tatilini geride bıraktıktan sonra artık en nihayetinde bunu bir kez daha yazmak istedim çünkü yıllardır değişen bir şey yok. Denizle ilgisini baştan kurayım da, sonradan “Ne işi var bunun Denizciler Lokali’nde?” diye sorulmasın. Bursa’nın turizme açılması ile ilgili yıllardır yazılıp çiziliyor. Ben de kendi payıma düşeni çok yazdım, çok söyledim. “Bursa denize yatırım yapmalı” dedim. Bu konuda söylediklerimin, Bursa’nın turizmiyle ilgili bütün yazdıklarımın hepsini geri alıyorum. Kimse yatırım falan yapmasın lütfen. Çünkü batar. Bursa’nın ulaşım işkencesi bitmediği sürece burada turizm falan olamaz. Bakınız anlatayım:
21.00’DE BİTİYOR!
Bu yaz içinde güzel ülkemin pek çok beldesini yeniden görme şansım oldu, hatta biraz uzaklara da gidip bakma fırsatı yakaladım. Hele bu yaşıma kadar gördüklerimin tamamını bir araya da getirirsek, elimde iddiamı destekleyen çok sayıda veri olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Gördüğüm yerler içinde ulaşımı Bursa’dan daha beter bir kent yok. Hele Türkiye’nin dördüncü (zaman zaman beşinci) büyük kenti olma iddiasındaki bir kentte bu korkunç tablo anlaşılır gibi değil. Bursa’nın denize açılan kapısı Mudanya değil mi? Evet. Peki Terminal’e otobüsle gelip Mudanya’ya ulaşmak isteyen insanlar ne yapıyor, biliyor musunuz? Terminal’den en son 21.00’de kalkan Mudanya otobüsünü yakalamak zorunda! Artık nereden geliyorsanız (ki geldiğiniz yer İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı da olabilir), ona göre hesaplayacaksınız 21’den önce Terminal’de olmayı. Yakaladın yakaladın, yakalayamadın, yat uyu bir yerde. Ya da taksiye atlayıp gideceksiniz ve vereceksiniz kürekle para! Bütün çağdaş kentlerde metro ve hafif raylı sistem, önce terminal ve havalimanlarına gider, Bursa’da yok öyle bir şey. Hadi diyelim metro yok, o zaman ne diye toplu ulaşım 21.00’de bitiyor?
SAAT BAŞI BİR SEFER
Neden Bursa’da bu işler değişmez? Neden kimse bu konulara gerçek anlamda el atmaz? Mesela ne diye Bursaray gece biter? Bir eşimize dostumuza gittiğimizde neden gece 12’den sonra da sohbete devam edemeyelim? “Nasıl olsa saat başı bir metro ya da otobüs var, onlardan birini yakalarız” çağdaşlığı neden bize bu kadar uzak?
Hem metro, hem otobüs, hem de örneğin Mudanya gibi dolmuş hizmeti olan yerler için topluca söylüyorum: Sabaha kadar saat başı bir sefer düzenlemek -ki zaten 24-01 gibi son servisler var) en fazla 6 kez sefer düzenlemek anlamına gelir ki, kimseye zararı olmadığı gibi, ciddi bir hizmettir, çağdaşlıktır. Yurt dışından uçakla gelip Terminal’de sabahlamak zorunda kalan tanıdığım var! Bu şekilde mi Bursa turizm yapacak? Yoksa turizm sadece çekirdek-çay, balık-ekmek midir?
GEZİP ÖRNEK ALMAK LAZIM
Yöneticilerin dünyayı gezip görmesi çok önemli. Örnek almak için gezilir yöneticilikte. İyi örnekler toplanır, uyarlanmaya çalışılır. Ama, hele bayram kalabalığında akşam 21.00’de seferleri bitirmenin yanlışlığını görmek için yurt dışına çıkmaya gerek yok, konunun üzerinde biraz durmak yeterli olacaktır.
Bütün bunlar düzelmeden, turizm uzak bir ideal.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
SICAK, AMA POYRAZ VAR
POYRAZ devam ediyor. Canlı poyraz yelken açmak isteyenlere yardımcı olur, kayığıyla balık tutmak isteyenleri biraz sallayacak deniz kaldırır. Fırtına beklenmiyor. Yağış da beklenmiyor ama bu son senelerde yağmurla ilgili tahminlerden ağzım çok yandı, söylemedim varsayın lütfen. Hava sıcaklıkları 30’larda seyretmeyi de sürdürüyor.
Yarın (1 Eylül) balık avı yasağı da bitiyor, sofralarımız birbirinden değerli balıklarla çeşitlenecektir. Umalım da koruma önlemleri işe yaramış olsun ve deniz hepimize cömert davransın, sofralar “pahalı olmayan” bu çok değerli besinle dolup taşsın. Tüm balıkçılarımıza iyi bir sezon ve selamet dilerim. #tayfuntimocin
Paylaş