Paylaş
Hatırlarsınız, bundan birkaç Denizciler Lokali öncesi, 11 Mayıs’ta “Oksijen Bitince Hayat Da Biter” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıda, “1954’ten bu yana, sabırla ve bitmeyen bir azimle, bin bir türlü zorluğu ve olanaksızlığı aşarak Marmara Denizi’ni bilimsel olarak inceleyen, hakkındaki tüm verileri kaydeden ve yayımlayan bir proje var: MAREM. (Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi – Marmara Environmental Monitoring Project).
Proje, 2006 yılından bu yana Sevinç-Erdal İnönü Vakfı bünyesinde çalışmalarını sürdürüyor. Başında Hidrobiyolog M. Levent Artüz var. 2012 yılında Artüz, bir basın toplantısı düzenleyerek kamuoyunu uyarmış, Marmara’da durumun içler acısı olduğunu, pek çok yerde “oksijen oranının sıfır” olduğunun tespit edildiğini anlatmış, adeta haykırmıştı: ‘Marmara Denizi’nin başta en önemli göstergesi olan suda erimiş oksijen değerlerinde geçmiş senelere kıyasla, çok daha fazla alanda oksijensiz bölgelere rastlanmaktadır. Marmara, canlıların yaşayıp, büyüyüp, üreyeceği oksijen miktarına sahip değil. Marmara Denizi çok büyük risk altında; ciddi bir şekilde tür çeşitliliği erozyonuna uğramış vaziyette.’ Bu, çok önemli bir çığlıktı. Aradan 6 sene geçti. Yeni verileri bekliyoruz” demiştim. Ardından da denizin nasıl kirlendiğini, oksijenin nasıl bittiğini vb. anlatmıştım.
BORCUMUZU HATIRLAYALIM
Bu makalemden kısa süre sonra, 28 Mayıs’ta Sayın Levent Artüz’den bir elektronik mektup aldım. Mektubu aşağıda okuyacaksınız. Zaten bu yazının amacı da bu. Hepimizin gözbebeği olması gereken Marmara Denizi hakkında en yetkin bilim insanlarından biri olan Artüz’ün yeni bilgilerle yaptığı uyarıları hepimizin, üzerine basa basa söylemek gerekir ki hepimizin okuması, anlaması gerek. Sonra da gerekeni yapmak, yapmayanların yakasına yapışmak vatandaşlık, insanlık borcu.
8 Haziran tarihli Hürriyet Bursa’da da yine Sayın Artüz’ün, bu kez bir haber içinde açıklaması vardı. Yalova’da Tema Vakfı ile birlikte bir etkinlik düzenlenmiş ve burada Artüz, aşağıda okuyacağınız mektubunda yazdıklarını vurgulayarak anlatmış. Bu haberden önce gelin Sayın Artüz’ün bana yolladığı mektubu (kendisinden aldığım izne istinaden) birlikte okuyalım:
GELMİŞ GEÇMİŞ TÜM ZARARLARDAN DAHA BÜYÜK BİR ZARAR
“Sayın Timoçin,
Konu edildiğimiz iki yazınızı da okuma fırsatımız oldu. Duyarlılığınız için, Proje Lideri olarak MAREM ekibi adına teşekkürlerimi sunmak isterim.
İnsanların başka değerlerle boğuştuğu günümüzde, çevre ve özellikle Marmara Denizi bağlamında sesimizi duyurmakta oldukça zorlanırken, yazılarınız özellikle de “Oksijen bitince hayat da biter!” makaleniz bizi şevke getirecek bir unsur oldu.
Ancak ne yazıktır ki, o günlerden bu günlere Marmara’dan çok sular aktı. Yanlış anlaşılmasın, belirttiğiniz sorunlar katlanarak büyüyor ama bunların bir önemi kalmadı, daha doğrusu çok kısa bir süre sonra kalmayacak.
Şöyle ki, sanırım takip ediyorsunuzdur, Dünya’nın en kirli akarsuyu olarak nitelenen Ergene Nehri’nin kirletici unsurları kuşaklama kolektörleri ile toplanarak, Tekirdağ önlerinden Derin Deniz Deşarjı yolu ile Marmara Denizi’ne basılacak. Projenin büyük bir bölümü bitmiş vaziyette. Ya bu yıl sonu, ya da en geç önümüzdeki yılın başında söz konusu işlem başlayacak. Bu, bugüne değin Marmara Denizi tarihinde yapılmış tüm olumsuz faaliyetlerin toplamından daha fazla zarar verecek bir uygulama olacak.
Evet, belki Ergene Nehri temizlenecek ama bu uygulama Marmara Denizi’nin gerçek anlamda sonu olacak. Hem de çok kısa bir zaman diliminde. Özet bir deyiş ile; ‘Ergene’nin karası Marmara’ya çalınacak.’
Resmi olarak yapılan açıklamalarda “arıtma yapılacağı”, “sadece renk ve tuz sorununun giderilemediği” dile getiriliyor. Burada tuzluluğa bağlı yoğunluk ki; deşarjın yapılacağı su kütlesi ile deşarj muhteviyatının yoğunluklarının uyuşmayacağından dolayı, deşarj edilecek karışımın tüm su kütlesi boyunca dağılım göstereceği ve tüm su kütlesini etkileyeceği; renk ile kast edilen ise, turbidite yani bulanıklılığın tüm su kütlesine dağılacağı, ışık geçirgenliğinin düşmesi başta olmak üzere, güneş enerjisinin deniz ortamında çok daha yoğun hapsolması sonucu doğacak sıcaklık değişimleri ve turbiditenin akut etkilerine kadar çok geniş bir yelpazede etkili olacağı açıkça beyan edilmektedir.
Ayrıca “tuzların” ne tuzları olduğu bilinmemektedir.
Çevreleyen sanayi kuruluşlarına bakıldığında ihtimaldir ki siyanür ve arsenik tuzları ağırlıkta olsa gerektir. Velev ki sofra tuzu bile olsa, biyolojik arıtmayı engelleyici bir unsur olarak karşımıza çıkacaktır. Bu da bir arıtmanın olmayacağının/olamayacağının açık beyanıdır. Renk denilen unsurun da ne olduğu bir muammadır. Bu bir kimyasal renklenme midir? Yani içersindeki tuzların (arsenik, siyanür vb. tuzları) doğal renkleri midir? Yoksa fabrikalardan salınan belirli pigmentler midir? Bu iki durumda da sorun, renk değil içerik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda ‘Renk’ olarak nitelenen unsur, sadece içindeki maddenin görünür hali olmaktadır. Bu da açıkça yetersiz arıtmaya karşılık gelmektedir!
Kısaca durum vahimden de ötedir.
Unutulmamalıdır ki, vatan; taşı, toprağı – gölü, denizi – balığı, kuşu ile birlikte bölünmez bir bütündür, kaybedeceğimiz sadece Marmara Denizi değil, geleceğimizdir.
Saygılarımla,
M. Levent Artüz”
GOOGLE BİLE YETERLİ
- Çok korkunç değil mi? Küçük bir araştırma yapın lütfen. Google’a “Ergene Nehri” yazın. Karşınıza çıkan listenin başında “zehir”li haberler var. İlk sıradaki Hürriyet’in: “Ergene Nehri için korkutan uyarı: En kötü kokuya ve renge sahip: (....) yapılan temizlik çalışmalarına rağmen zehir akmaya devam ediyor.” Haberin içinde, Ergene’nin Marmara’ya boşaltılması halinde korkunç bir tablo ortaya çıkacağını belirten diğer kaynaklar konuşuyor. Haber tarihi 27 Haziran 2017.
Birkaç sıra aşağıda, 10 Nisan 2018 tarihli bir başka haber diyor ki: “Ergene hayata dönmedi, hâlâ kanserden ölüyoruz!” (Düşünelim: Nehir çevresinde tarım var. Tarım ürünleri bu korkunç suyun dışında, damacanalarla sulanmıyorlar herhalde. Ve bu ürünler tüm Türkiye’ye dağıtılıyor!)
Haberler çok. Sayıp dökmek uzun sürer. Siz lütfen Google’a Ergene Nehri yazıp, çıkanlara göz atın, yeter. Bu korkunç Ergene’nin havza alanı 17.323 kilometrekare imiş. Meriç Nehri’nin kollarından biri olan Ergene, 17 bin kilometrekarelik alandakinden çok daha fazlasını etkiliyor açıkçası. Ve proje, bu korkunç nehri Marmara’ya boşaltmak!
7 AYDA HİÇBİR ŞEY KALMAYACAK!
- Yazımızı, Sayın Levent Artüz’ün 8 Haziran 2018 tarihli Hürriyet Bursa’daki haberde yer alan sözleri ile bitirelim:
“Marmara’nın başında öyle bir bela var ki bundan öncekilerin hiçbir önemi kalmayacak. Ergene Derin Deniz Deşarjı’nda ne yapmak isteniyor? Ergene, bilimsel literatürde dünyanın bilinen en kirli akarsuyu. Kimi yerinde asitlik derecesi akbabanın midesindeki asitlikle aynı. Yani bu çok ciddi. Sizin kullandığınız kezzaptan çok daha kuvvetli olan bir aside sahip. Ergene’deki kirletici unsurları Tekirdağ’ın oradan Marmara’ Denizi’nin bin 450 metre uzağına salacaklar. Ne olacak diye bir modelleme yaptık. Buna göre en fazla 3 ay içerisinde Marmara Ereğlisi ile Karabiga Burnu arasındaki bölgede canlı kalmayacak. Bunu daha genişlettiğiniz zaman 7 ay içerisinde Marmara Denizi’nde hiçbir şey kalmayacak.”
Korkunç! Yok yakınken dönmeli. Gelin yanan sadece bu yanlış ve kötü proje için harcanmış paralar olsun. Geleceğimiz, güzeller güzeli Marmara’mız yanmasın. Ergene’nin karası, Marmara’ya çalınmasın, sorun yerinde halledilsin. Bu cinayete izin verilmesin.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
CUMARTESİ AÇIK, PAZAR BULUTLARLAYIZ
- Bugün ve yarın lodosun “üfüreceği” bölgemizde Pazar günü poyrazla biraz serinleriz. Fırtına yok. Yağmur bulutlarından tam olarak kurtulamıyoruz, Pazar günü lodos yerini poyraza bırakırken, İstanbul’dan Bandırma-Erdek bölgesine inen hatta, yani tam olarak poyraz doğrultusunda hoş bir yağış beklenebilir. Açık, güneşli bir hava kollayan için cumartesi ideal görünüyor. Keyifli ve mutlu bir hafta sonu dilerim.
Paylaş