Paylaş
Hayat pahalılığı hepimizi zorluyor. Geçen yıl belirli malzemeleri aldığımız paraya bu yıl o malzemelerin belki ancak yarısını alabiliyoruz. Ama karamsarlığa hiç gerek yok, her şey para değil. (Evet değil ama para çok şey ve onsuz olmuyor, o da ayrı.) Emin olun, dünyanın en güzel şeylerinin çoğu bedava! Ne onlar diyeceksiniz. Bedava olmalarının başlıca sebebi insan yapısı olmamaları, yani doğanın bize hediyeleri. “Su da insan yapısı değil, o zaman neden bize parayla satıyorlar?” diye sorabilirsiniz lakin suyu yerin altından çıkartıp evimize getirmenin bir bedeli var ve her hizmet, ücrete tabidir. Tabii bir yolunu bulsalar da daha uyguna evimize getirseler, daha mutlu oluruz.
Yelkenleri dolduran rüzgâr bedava. Fotoğraf: Evan Smogor, Unsplash
MAZERETİN MALİYETİ VAR: YOKLUK!
Bakınız sayayım: Bana göre yeryüzünde karşılaşabileceğimiz en büyük güzelliklerden biri gündoğumu ve günbatımı saatlerindeki gökyüzüdür. Olağanüstü renklerle bezenmiş gökyüzü, insanı duygudan duyguya sürükleyebilir, güldürebilir, ağlatabilir, neşelendirebilir, hüzünlendirebilir… Evde resim yapmaya çalışırken o renkleri bir arada kullansanız bir şeye benzemez de gökyüzündeki uyumları inanılmayacak derecededir. Zirvedir o renkler. Sanki renkler kol kola girip türkü söylüyorlardır da siz de istemeden o türküye dâhil oluvermişsinizdir. Her günbatımı ve gündoğumu parmak izi gibidir, hepsi bambaşkadır. Her biri mucizedir adeta. Ve inanın bana, bu muhteşem güzelliğe ulaşmak bedavadır! Sadece bakmakla görülebilir. “Ama bizim ev giriş katında, biz hiç göremiyoruz!” deme güzel kardeşim, istersen zahmet edip yakındaki bir parka veya bir meydanımsı boşluğa gidip bakabilirsin değil mi? Mazeret uydurmak, işi yapmaktan daha zahmetli bile olabiliyor bazen.
Muhteşem günbatımları bedava. Fotoğraf: Quino Al, Unsplash
MİSSSS GİBİ DENİZ KOKUSU
Bir başka bedava söyleyeyim size. Herkes deniz kenarında oturmuyor elbette. Bazen otobüse, minibüse veya kendi arabamıza binip yol almak zorunda kalıyoruz. Eğer denize ulaşmak için yol alanlardansanız, şunu mutlaka yaşamışsınızdır: Deniz kenarına varılıp araçtan inildiğinde, aracın içindeki yapay ya da kötü havanın ardından ciğerlerimize mis gibi bir hava dolmaya başlar. İçindeki koku olağanüstü cezbedicidir. Deniz kokusu. (Aslında denizin kendisi kokmaz, açığa çıkan yosun vs. gibi organiklerin saldığı iyotlu bir kokudur o ama biz ona kısaca deniz kokusu deriz.) Nasıl güzeldir o koku! Ciğerlerine çekersin de doyamazsın. Doyulacak gibi değildir, muazzamdır. Çeker insanı içine. Hani deniz, bedene bürünüp karşına insan olarak çıksa, o an âşık olasın gelir. Bu koku bedavadır.Denizin üzerindeki martıların çığlıkları da öyle. Şansınız yaver giderse, biraz açıkta hoplaya zıplaya gösterilerin en keyiflilerinden birini sunan yunusların oyunları da bedavadır. İlle deniz olsun demiyorum tabii. Uludağ’a bakarak bedava olmayan çayımızı yudumlarken, yükseklerden dağın yamacını yalayarak inmeye başlayan bulutların sunduğu muhteşem görüntü de bedavadır tabii. Hayır evde duvara bakarak mı içilsin o çay, dağa yaslanmış bulutlara bakarak mı? Siz söyleyin lütfen.
HER BAHAR ÂŞIK OLUNABİLİR
Daha çok şey var bedava olan. Mesela kuşların cıvıltıları. Gün doğmadan önce başlayan o harika şarkılarını dinlemek için kimseden bilet almak zorunda değiliz. Hele bu aralar, baharla birlikte ayrı bir güzelleşti kuşların şarkı listeleri. Elbette hormonlarının da bunda katkısı büyük ama dertlenmeye gerek yok, aynı hormondan bizde de var. Boşuna değil, “Ben her bahar âşık olurum” şarkıları! Bakın, biraz taşlama da olsa, büyük şair Orhan Veli ne güzel sıralamış aklına gelen bedavaları: BEDAVABedava yaşıyoruz, bedava;Hava bedava, bulut bedava;Dere tepe bedava;Yağmur çamur bedava;Otomobillerin dışı,Sinemaların kapısı,Camekanlar bedava;Peynir ekmek değil amaAcı su bedava;Kelle fiyatına hürriyet,Esirlik bedava;Bedava yaşıyoruz, bedava. Orhan Veli KANIK (1914 – 1950)
BEDAVA SÖZCÜĞÜNÜN ETİMOLOJİSİ
Şimdi gelelim, bütün bu yazının sebeb-i varlığı olan “bedava” lafına… Anlamını biliyoruz tabii ama sözcük nereden geliyor? Zaten sözcüğü buraya almamın nedeni de geldiği yer. Bedava sözcüğü tam bir kırma laf. Yarısı Farsça yarısı da Arapça. “Bâd”, Farsça rüzgâr, yel anlamına geliyor. “Hevâ” ise Arapça ve anlamı hem hava, hem de arzu, istek, heves, sevgi. (Doğrusunu söylemek gerekirse sözlük hevâ için “hava” anlamını vermiyor, bunu veren kaynak İslam Ansiklopedisi.) Her ne ise… Bu iki sözcük dilimizde bir araya gelmiş, “bâd-i hevâ” olmuş, o da söylene söylene “bedava”ya dönüşmüş. Yani isteğe göre, arzuya göre rüzgâr anlamına geliyor.
Gündoğumunda orada olmak bedava. Fotoğraf: Pablo Heimplatz, Unsplash
KAFAYA GÖRE VERGİ
Fakat bâd-i hevânın bir anlamı daha var. Bir Osmanlı maliye terimi! Belirli bir zamanı olmayan bir vergiye bu ismi vermişler. “Zuhurat”a (yani hesapta olmayan durumlara) bağlı olarak Tanzimat’a kadar alınmış vergilerin genel adı. Yani, bakıyorlar hazinede para kalmamış, hemen bir bâd-i hevâ çıkartılıyor ve halktan vergi toplanıyor. Halkımız bunun için “bedava” anlamını vermiş olabilir. Durup dururken, ne zaman ortaya çıkacağı belli olmayan, karşılıksız, açıkçası “kafaya göre” alınan bu çeşit vergiye, “Oh ne âlâ, bedavadan para kazanıyor payitaht” demiş olabilirler ve kelimenin günümüzdeki anlamı ortaya böyle çıkmış olabilir.
BEDAVA YAKIT İŞTE
Bakınız, denizlerde gezmenin en ucuz yolu da yelkenli işte. Çünkü rüzgâr da bedava! Teknenin kendisi değil belki ama yakıtı, yani rüzgâr tamamen ücretsiz. Yelkensiz bir tekne aldığımızda benzin/mazot koyarız deposuna ki gidebilelim. Ama yelkenli öyle mi? Adını bile rüzgârdan alan bir maliyeti var: Bedava! İstek rüzgârı! Biz istiyoruz, o esiyor! Bir yelkenci başka ne ister ki?
Doğanın tüm mucizeleri bedava. Görmek yeterli. Fotoğraf: James Wainscoat, Unsplash
HAYATIN ANLAMI NE Kİ?
Diyeceksiniz ki, “Kardeşim dalga mı geçiyorsun? Bu bedava şeylerle yaşanır mı?” Yerden göğe kadar haklısınız ama unutmayalım ki yaşantımıza anlam katan şeyler bunlar zaten. Günbatımında gökyüzünün renklerini görmeden, kuşların cıvıltılarına kulak kabartmadan, mis gibi deniz kokusunu ciğerlerimize çekmeden, şu sıralar açmaya başlayan çiçeklere uzun uzun bakmadan, varsa yelkenimizi rüzgârla doldurup gidebildiğimiz kadar gitmeden, küçük bir çocuğun yüzündeki gülümsemeyi, minneti, gözündeki sevginin pırıltısını fark etmeden güzel yaşamış sayılır mıyız? Eşimize, çocuğumuza, dostlarımıza onları sevdiğimizi söylemenin maliyeti var mıdır ki? Sevgimizi söylemekten vergi alınıyormuş gibi kaçınmak neden? Sevgi bedava ama “seni seviyorum” demenin bedeli ölçülemez.Bunlar yaşamaya yetmez belki ama hayatı yaşanır kılmaya yeter. Ve her günbatımında, her kuş cıvıltısında, yelken rüzgârla her dolduğunda, her çiçekte ayrı bir mucizeye tanık olduğumuzda ve mis gibi deniz kokusunu içimize her çekişimizde şükretmek, ömrümüze ömür, ruhumuza huzur katar. Belki de bu saydıklarıma kimse değer biçemeyeceği için bedavadırlar, kim bilir. Kalın sağlıcakla.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
AÇIK AMA SERİN
Aslında keyifli bir hava var bu hafta sonu. Yağışsız. Ama kuvvetli poyraz, zaten serince olan havayı daha da serin kılıyor. En yükseği 15 derecelerde dolaşan bir sıcaklıktan söz ediyoruz. Yani yelken açacaklar için “bedava” ve bol rüzgâr var. Ama mis gibi deniz havasını içine çekmek isteyenlerin üzerlerine mont almaları zorunlu. Yeni hafta daha ılık ve esintisiz bir havaya merhaba diyecek. Artık ilkbahar iyiden iyiye hissedilir olmak üzere. Zaten gündönümünü, yani 21 Mart’ı da geride bıraktık, önümüz rengarenk bir bahar. Deniz suyu ise 11’e çıktı. Yavaş yavaş yükselecek o da. Herkese mutlu bir hafta sonu dilerim. tayfuntimocin.com
Paylaş