Paylaş
Bunu yaparken bir an olsun sanatı unutmuyor, ikinci plana atmıyor. Amaç; özgür bir ülkede, sanatın ilham verici gücüyle çocuklar yetiştirmek. Ve bu öyle bir etki yaratmış ki sanat sevgisi ve inancı nesilden nesile ulaşmış…
“Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur” sözlerinin her zaman altını doldurmuş Mustafa Kemal.
Verilen kayıplar, fakirlik içindeki yaralı bir ulusun ihtiyaçları, kurulmaya çalışılan düzen ve istikrar… Bu kadar mücadele içinde o, sanatı asla es geçmemiş. Hatta “Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır” diyerek medeniyet yolunda bu yüceltici gücün ne derece önemli olduğunu sıkça vurgulamış.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sanat iklimini destekleyen adımlar atan Mustafa Kemal, 1924’te öğretmen, orkestra elemanı ve askeri bando elemanı yetiştirmek amacıyla “Musikî Muallim Mektebi”ni kurarak icraatlarına başlıyor. Bu kurum ileride Ankara Devlet Konservatuvarı adını alarak sanatın akademik hayata girişinin önemli bir sembolü oluyor.
Ülkede çocuklara sanatı aşılayacak eğitimci yetiştirmek için bir adım daha atılıyor. 1925’te geleceğin sanatçı ve öğretmenleri olacak çocuklarımız yurt dışına eğitime gönderiliyor.
Günümüzde hâlâ önemini koruyan tiyatro ve opera salonlarının temellerinin atılması da bu tarihlere denk geliyor. Osmanlı döneminden kalan bazı okul ve salonlar düzenleniyor ve isimleri değiştirilerek sanata vakfediliyor. Bunlardan en önemlisi, “İstanbul Şehir Tiyatroları” adıyla bildiğimiz “Dârü'l Bedâyi”...
Mustafa Kemal’in girişimleri bu kadarla kalmıyor; yalnızca müzik ve tiyatroyla değil, her alanla alakalı bir çalışması ve hayali olduğunu görüyoruz.
1929’da kurulan “Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği” ve 1930’da kurulan “İstanbul Opera Cemiyeti” bunun en güzel örneklerinden… Sanata o kadar hayranlık duyuyor ki daha düzenin bile oturmadığı ülkede böyle birliklerin kurulmasına ve gelişmesine destek oluyor.
SANATÇI RUHLU BİR DAHİ…
Mustafa Kemal’in “Sanatkâr, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır” sözünü düşünüyorum. O halde en büyük eserinin modern Türkiye olduğu bu lider için “sanatçı” dememiz yanlış olmaz; çünkü o alnında ışığı ilk duyan insanlardan…
Öyle ki bu ışığı gelecek nesillerin yolunu aydınlatmak için kullanmış. Binlerce öğrenci yetiştiren akademiler, yurt dışına gönderilen öğrenciler, kurulan sanatçı birlikleri…
Peki neydi onu bu ışığı tutmaya iten?
Üstün zekâsının ve askeri yeteneğinin yanında hiç de yabana atılmayacak bir sanat becerisi olabilir mi?
Evet; o sanat kabiliyeti oldukça gelişmiş, dahi bir liderdi. Gençlik yıllarındaki şiir merakı, edebiyata düşkünlüğünün ilk basamağıydı ve ileride Türk ulusuna “Nutuk” gibi önemli bir eser bırakmasına vesile olacaktı.
Yalnızca edebiyata değil sanatın her alanına ilgiliydi. Mesela tam bir müzik tutkunuydu. Türk Sanat ve Halk Müziğinden çok hoşlanırdı.
Dans etmeyi de severdi; Zeybek oynadığı o meşhur görüntü hepimizin hafızalarında yer etmiştir.
Onun ressama, heykeltıraşa, müzisyene, mimara, dansçıya… Sanatın her alanına, sanatla uğraşan her insana beslediği yoğun saygı ve sevgi ders alınacak nitelikte.
“Sanatçı el öpmez, sanatçının eli öpülür” sözü de koskoca bir liderin sanat karşısındaki takdire şayan mütevazılığı olsa gerek…
SANAT BİZİM MİLLİ ÜLKÜMÜZ…
Mustafa Kemal’in “Milletimizin güzel sanatlar sevgisini her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür” sözü sonraki dönemlerde atılan adımlarla doğrulanıyor.
Onun şevkle serptiği sanat tohumları, gelecek nesillere de örnek oluyor ve müthiş bir kelebek etkisi yaratıyor.
1940’ta çıkan Devlet Konservatuarı Yasası ile ülkemizde büyük adımların atıldığı sanat eğitimi, akademik hayattaki yerini sağlamlaştırıyor.
Bunu takip eden dönemlerde de müziğin, tiyatronun, balenin ve daha nice sanat dalının gelişimine katkı sağlanıyor.
Bunlardan en dikkat çekici olanı 1948 yılında çıkan “Harika Çocuk Yasası”…
Özel yetenekli çocuklara yurt dışında burs imkânı sağlayan, sonraki yıllarda kapsamı genişletilen bu yasa, sanatçı yetiştirmek adına atılmış güzel bir adım.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının yaklaştığı bugünlerde; İdil Biret, Suna Kan, Fazıl Say gibi çok önemli sanatçılar yetiştirmiş bu yasayı anımsamak yüzümü gülümsetti.
Herkesin tek tek tuğla koyarak ördüğü koca bir kale içinde doğmuş ve büyümüş çocuklar olduğumuzu düşündüm. O çocuklardan biri olan ben, büyüdüm ve sanatçı yetiştiriyorum. O kaleye bir tuğla da benim koyduğumu hissetmek büyük gurur…
Velhasıl Mustafa Kemal’e; özgürlük mücadelesinde, devrimde, sanatta kıvılcımı ilk çakan ve müthiş bir kelebek etkisi yaratan bir lider olduğu için sevgi ve saygıyla teşekkür ediyorum.
Onun başlattığı kıvılcımdan kocaman alevler yaratan herkes bu ülke için büyük değer…
Paylaş