Paylaş
Rudolf Nureyev, Natalia Makarova, Mikhail Baryshnikov gibi efsane bale dansçılarının yetiştiği Mariinsky Tiyatrosunun tarihi ve yeni olmak üzere iki sahnesi var. Eş zamanlı gösteriler yapıyorlar. Akşam Mariinsky Tiyatrosunun yeni binasında bir başyapıt olan “Le Corsaire” balesini seyrettik. Şık giyinmiş seyircilerin arasında alkışlarımızla yerlerimizi aldık. Dünyanın en iyi grup dans çalışmasını (corps de ballet) sağlayan topluluk, yetenekli solist dansçıları ile çağımıza uygun hızı ve kaliteyi yakalamış bir gösteri çıkardı. Eserin çocuklar üzerindeki etkisini gösteri sonrası yemek yerken “soru bombardımanından” anlamak hiç de zor değildi.
Bir sonraki gün 1832’de kurulup 1838’de halka açılmış Ulusal Zooloji Müzesini gezdik. Son derece etkileyici müzenin 17 milyon tür barındırdığı ancak sadece 500 bin türü sergilediği belirtiliyor. Mamutlar, balinalar, tarihe gömülmüş ve halen var olan yaban hayvanları göz alıcı bir biçimde sergileniyor.
Sonrasında ise Upsala Sirk Okulu’nda workshop’taydık. Trambolinler, denge ipleri, üzerinde yürümemiz gereken toplar müthiş eğlenceli bir eğitmen grubu tarafından çocuklarımızın yaşam alanına dönüşmüştü.… Eğlence, cesaret, bir de bolca kahkahanın kareleri hafızamıza yazıldı.
Bu kadar hareketli bir turdan sonra ne yapmak lazım. Daha çok harekete, daha çok eğlenceye gitmek lazım. Buz gibi bir şehirde hep beraber havuza, Piterland Aqua Park’a… Hepimiz mayolarla, dev bir cam kürenin içinde, donmuş Neva Nehri’ne nazire yaparcasına su kaydıraklarından kaydık... Dalga havuzlarında eğlendik. Altını çizmek lazım, güvenliği asla elden bırakmadık. Ama her birimiz gerçekten çok eğlendik…
“BEN BURADAYIM”
Ertesi sabah kahvaltıda öğrencilerime sordum. Uykularını çok iyi almışlar; yorgun ve mutlu bir günün ardından nasıl uykuya dalınırsa öyle uyumuşlardı.
Gözlerinde yeni günün heyecanı vardı. İki gün önce gittikleri dünyanın en önemli bale okullarından Vaganova’da bu sefer kendilerini gösterme vakti gelmişti.
İyi bir kahvaltı, sıkı topuzlar, eksiksiz hazırlanan çantalar ile bale öğrencilerimiz Vaganova’ya, dans öğrencilerimiz ise dünyanın yaşayan en önemli prima balerinlerinden Diana Vishneva’nın kurduğu “Context Pro Studio”ya gitmek için otobüslerine bindiler.
Context Pro’nun kuruluş amacı deneyim ve yaş farkı gözetmeksizin herkesin dans edip hareket özgürlüğünü hissetmesi, baleye kolay erişim sağlamak ve genç koreografların gelişmesine katkıda bulunmak.
İki okulda eş zamanlı yaptığımız bu derslerde çocuklarımızı gözlemledim. Öğrencilerimiz her zaman olduğundan daha dik duruyorlardı. Dikkatleri olabildiğince yoğundu. Bakışları tek bir cümleyi atlamamak için çok daha keskindi. Dikkatle hiçbir anı kaçırmak istemiyorlardı. Hiç olmadıkları kadar “ben buradayım” diyorlardı. Evet… Oradaydılar.
Dersten hemen sonra biri yanıma yanaştı. “Bugünü, hiçbir detayı asla unutmayacağım” deyiverdi... Ben biliyorum, Tan Sağtürk olarak size söylüyorum; hiçbiri, burada yaşadıkları hiçbir ânı, hiçbir zaman unutmayacak...
Dersin sonunda büyülenmiş gibi oradan ayrılmak istemeyen öğrencilerimi, bulundukları ortamdan koparıp başka bir unutulmaza taşıdık. Her bir eserin önünde 1 dakika dursanız 6 yılınızı alacak Hermitage Müzesi’ne…
Turist olarak St. Petersburg’a gelirseniz Hermitage’a bir uğramak lazım diye değil. Tanıştıkları bale başyapıtlarına konu olan sanatçıların eserleriyle tanışmaya. Hani bale sanatı her sanattan etkilenir ve ilham alır demiştim ya…
Biz öğrencilerimize bunu anlatırken onların dikkatinden kaçmayan başka bir şey daha oldu… Bu müzede her yaştan öğrenci kaynıyor. Her grubun başındaki öğretmenler oradaki eserleri öğrencilerine bir Rus’un soğuk imajından beklenmeyecek sıcaklık ve heyecanla anlatıyorlar. Öğrencilerin bakışları odaklanmış, pür dikkat anlatılanları dinliyorlar… İşte bizim öğrenciler müzeyi âdeta bir okul haline getiren ve bu canım platformu oluşturan öğretmen ve küçük dinleyicilerine hayran oldular.
Dolayısıyla şunu söylemek isterim: Bir işte heyecan yoksa karşınızda ister Rembrandt ister Leonardo da Vinci tablosu dursun… O tabloya rengini veren, boyut katan, o eseri unutulmaz kılan yine bizim heyecanımız değil mi… En sevdiğiniz her ne ise heyecanınızı azaltırsanız o yok olur. En büyük değerler küçülür. Heyecanınızı çoğaltmak sizin elinizde. Çocuklar bu heyecanı çoğaltmayı zaten en bilenlerdendir…
ÖĞRENCİLERİM, GELECEĞİN PRİMA BALERİNİ İLE TANIŞTI
O akşam eski Mariinsky Tiyatrosunda bir eser seyrettik. Öncesinde gittiğimiz muazzam tiyatronun yanı başında, küçük bir sahne üzerinde lirik arp çalan büyülü bir lokantaya gittik. Çocuklarımızın yanına gidip cep telefonumdaki videoları göstererek, kimisinin bilip kiminin bilmediği bir dansçıyı tanıttım. Vaganova son sınıf öğrencisi, geleceğin prima balerini olmaya aday Maria Khoreva idi bu isim. Gösterdiğim birkaç saniyelik, abartmıyorum saniyelik videolar bile öğrencilerimizi büyülemişti.
Yemekler yenilirken ve son grubumuza cep telefonu sunumumu yaparken hazırladığımız sürpriz kapıdan içeri girdi. Son derece zarif, bir prenses edasıyla çok şık 17 yaşında bir genç kız öğrencilerimizin alkışları karşısında ne yapacağını bilemedi. Hayranlık uyandırıyordu, onu karşıladım. Masama, ona ayırdığımız yere, karşıma oturdu. Bir bale öğrencisinin aldığı disiplin, zarafet, adap bu güzel Rus kızında vardı.
Yemek sonrasında Maria Khoreva ile beraber 100 metre ilerideki eski Mariinsky Tiyatrosuna gittik. Paltolarımızı vestiyere bıraktık ve koltuklarımıza yerleştik. Türkiye’de repertuvarımızda olması gereken bir eser seyrettik. “Shurale” isimli baleyi daha önce duymuş ama hiç dans etmediğim gibi izlememiştim de.
Eski Türkler ve Türk kavimlerinde etkin olan şaman kültürünün işlendiği bir bale “Shurale”. Tatar edebiyatında bilinen bir halk masalı olan Shurale üzerine birçok şiir yazılmış. Tatar şair Abdullah Tukay, yazdığı “Shurale” şiiri ile halk söylencesini edebiyata taşımış… Bu konu geçen yüzyılda ilk kez Leonid Jacobson tarafından sahnelenmiş ve ün kazanmış. Müziğini yine Tatar kompozitör Farit Yarullin yapmış. Besteci Farit Yarullin ne yazık ki 2. Dünya Savaşı’nda cephede hayatını kaybetmiş ve balesinin sahnelendiğini görememiş.
Eser üç perde idi. Mariinsky dansçılarının enerjileri ile sahne etkisini seyirciye aktarıyor, özellikle 2. perdeden sonra her adım alkış alıyordu. Her arada öğrencilerimiz yanımıza geliyor, Maria ile tanışmak, fotoğraf çektirmek istiyorlardı. Mütevazı genç dansçı hiç usanmadan her defasında yerinden kalkıyor, öğrencilerimizin bu ricasını kırmıyordu. Kendinizi bir öğrenciyken bile öylesine konumlandırabilirsiniz ki insanların size olan ilgisine karşılık vermek bile alçak gönüllülük olarak görülebilir. Bu son cümle bana ait değil. Beraber bu yolculuğa çıktığımız bir öğrencimin cümlesi…
KÜLTÜR BAGAJIMIZI ALABİLDİĞİNE DOLDURDUK
İşte böyle değerli dostlarım…
Gurur duyduğum öğrencilerim, sadece birkaç gün içinde, kültür bagajlarını alabildiğine doldurdular. Artık baktıklarını daha çok göreceklerinden, dokunduklarını daha derin algılayacaklarından eminim. Sanatın kucaklayıcı yapısı onları kanatları altına aldı bir kere.
Meslek olarak bir balerin, tiyatrocu ya da müzisyen olmayı seçmek zorunda değiller. Her ne ile uğraşırlarsa uğraşsınlar yaratıcı olacaklar, kucaklayıcı olacaklar. Özgüvenli olacak ve başkalarına yardım etmek için uğraşacaklar. Gerekli olan yerde, bulunmak istedikleri anda olduklarından daha iyi bir insan olacaklarından benim hiçbir kuşkum yok.
Paylaş