Paylaş
Evvela, Başbakan Davutoğlu sık sık yolsuzlukla mücadeleden bahsediyor. Arkadaşımız Nuray Babacan’ın haberine göre Davutoğlu bu konuşmaları defalarca Bakanlar Kurulu’nda yapmış, “meritokrasi”yi, yani liyakat sistemini savunmuştur. İl başkanlarına hitaben “Nepotizm yapanı affetmem” dediği de biliniyor. Nepotizm, yani akraba, eş-dost, hemşeri ve partidaşlık gibi duygularla yapılan kayırmacılık.
Prof. Davutoğlu, G-20 toplantısında da “Yolsuzluğa karşı bir stratejimiz olacak” diye konuştu. Türkiye’nin dönem başkanı olacağı 2015 yılı G-20’de yolsuzluk ve rüşvetle mücadele yılı olacak.
Dün CNN Türk’te, AKP’nin önde gelen isimlerinden Mehmet Ali Şahin de yolsuzlukla mücadeleyi vurguladı.
Başbakan’ın Başdanışmanı Etyen Mahcupyan, Al-Jazeere Türk’te, TESEV’in araştırmalarına göre, “İslami kesimin en az yarısı yolsuzlukların olduğunu düşünüyor, bundan rahatsız” diye konuştu.
Belli ki; yolsuzluklara karşı AK Parti tabanında da rahatsızlık var.
‘GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE’
Bilimsel bir gerçektir, “gelişmekte olan ülkeler”de yolsuzluk ve rüşvet gelişmiş ülkelerden çok daha yaygındır. Hem örgütsüz ekonomilerde rant imkânlarını siyasi güçle elde etmek daha çok olduğu için; hem hür basın, bağımsız yargı, açık toplum gibi denetleyici faktörler bu tür ülkelerde yeterince işlevsel olamadığı için.
Yine bilimsel bir gerçektir, otoriterleşme ve yolsuzlukların artması, birbirini besleyen süreçlerdir. İlgi duyanlara Huntington’un “The Third Wave” adlı kitabını tavsiye ederim.
Bundan dolayıdır ki, yolsuzlukla mücadele için kanun kitabındaki cezaların artırılmasından daha önemli faktörler vardır: Hür basın, bağımsız yargı, açık toplum, Düzenleme ve Denetleme kurumlarının gerçekten bağımsız olması, bürokratik şeffaflık ve mesela İhale Kanunu’nun evrensel standartlara uygun olup olmaması gibi faktörler.
Bunlar AB İlerleme raporlarında Türkiye’nin eleştirildiği konulardır!
Davutoğlu’nun bu konudaki şahsi kararlılığından şüphem yok fakat yolsuzluklarla mücadelede başarılı olması, bu alanlarda esaslı açılımlar yapmasına bağlıdır.
KAYIRMA KÜLTÜRÜ
Kültürel boyut belki hepsinden önemli... Yeterince bireyleşmemiş toplumlarda akrabaları, eşi-dostu, hemşerileri, partilileri kayırma kültürü hayli güçlüdür. Hatta “iyilik yapmak” sayılır, ait olunan çevrede pek de ayıplanmaz!
Bunun tahribatı sadece ahlaki çürüme değildir. Aynı zamanda, toplumda “liyakat, kariyer, yaratıcılık, çalışkanlık” gibi değerlerin de çürümesi ve bu yüzden ekonomide teknolojik geriliktir!
Singapurlu Kishor Mahbubani’nin “Can Asians Think” (Asyalılar Düşünebilir mi?) adlı kitabını önemle tavsiye ederim. “Evet, Asyalılar Düşünebilir” diye cevap veriyor, Uzakdoğu mucizesinin temelinde “meritokrasi”, yani liyakat sisteminin olduğunu, kayırma kültürünün kamuya yansıtılmadığını belirtiyor. Bu sayede en profesyonel, en iş becerili insanlara öncelik verilmesinin toplumda “muazzam bir beyin gücü patlaması” meydana getirdiğini yazıyor. (s. 119)
İşte bu “beyin gücü patlaması”dır Uzakdoğu mucizesinin motoru. Yolsuzluk ve kayırmacılık ise beyinleri eziyor.
Mahbubani, Uzakdoğu mucizesini yaratan “yedi ilke”yi anlatır, başka bir yazımda ele alacağım.
Netice: Hem ekonomi ahlakının gelişmesi hem teknoloji sayesinde refahın artmasının yolu; yolsuzlukları körükleyen “eş-dost, yakınlar, partidaşlar” zihniyetinden “liyakat sistemi”ne geçmemize bağlıdır.
BAŞSAĞLIĞI: Değerli kardeşim Oktay Vural’ın muhterem eşi Tuba Hanım’ın vakitsiz vefatından derin üzüntü duydum. Merhumeye Allah’tan rahmet, Oktay Bey’e ve yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.
Paylaş