Paylaş
Öncelikle Mustafa Balbay’a geçmiş olsun diyorum.
Bu karardan hem Atatürkçü kesimin hem muhafazakâr kesimin alacağı birçok dersler vardır; hepimiz evrensel hukukun önemini kavramış olmalıyız.
Öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın niteliği üzerinde durmak istiyorum.
Bu yazı yazılırken Anayasa Mahkemesi’nin karar metni resmen açıklanmamıştı. Bilinen, böyle bir davada, yani kalabalık ve dosyalar itibariyle kabarık bir davada bile bu kadar uzun tutukluluğun “insan hakları ihlali” sayılmış olmasıdır. Mahkeme Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın “seçilmiş milletvekili” olmalarını da önemli bir hukuki gerekçe olarak görmüştür.
YARGILAMA SÜRECEK
Bu çerçevede, bazı hukuki tespitler yapalım:
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı resmen açıklandığında 13. Ağır Ceza Mahkemesi derhal tahliye kararı vermelidir. Çünkü hukukta tutuklu dosyalar daima “müstacel” yani “ivedi”dir. Balbay tahliye edildiğinde TBMM’de yemin ederek yasama görevine başlar.
Anayasa Mahkemesi, seçilmiş milletvekillerinin tutuklu bulundurulması halinde bunun yasama görevinin engellenmesi anlamına geleceğine hükmetmiştir. Bu fevkalade önemli bir içtihattır. Benim de öteden beri savunduğum görüş buydu. (Milliyet, 29 Haziran 2011)
Balbay hakkındaki karar, Yargıtay kararı niteliğinde değildir, sadece tutukluluk süresiyle ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, ceza davalarında “esas”a ilişkin inceleme yapamaz. “Esas hakkında” kararı, yani beraat mi, mahkûmiyet mi, buna Yargıtay karar verecektir. Bu açıdan yargılama süreci devam etmektedir.
Anayasa Mahkemesi, Balbay’ın kaçması, delilleri karartması gibi ihtimallerin bulunmadığını dikkate almış olmalıdır.
Mustafa Balbay 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce mahkûm edilmiştir, fakat dosya Yargıtay’dan geçmediği için henüz kesinleşmemiştir. Yargıtay’dan geçip kesinleşseydi, Anayasa Mahkemesi “uzun tutukluluk” incelemesi yapamayacak, başka açılardan insan hakları ihlali var mı diye bakacaktı.
2010 REFERANDUMU
İster istemez 2010 referandumunu hatırlıyorum. Ben “Yetmez ama evet” dememiştim, “Evet” demiştim. Bu yüzden de bir kesimin hakaretlerine maruz kalmıştık. Şimdi, 2010 referandumuyla getirilen “Bireysel Başvuru” kurumundan, Mustafa Balbay gibi Atatürkçü bir gazeteci ve parlamenter yararlanıyor.
Elbette yararlanacak... Evrensel hukukun anlamı bu zaten; evrensel hukukta öyle ilkeler vardır ki, uyguladığınız zaman yargı tarafsız ve bağımsız hareket etmiş olur.
Hukuk ve yargı sistemimizdeki bu gelişmeyi, 2004’te Anayasa’nın 90. maddesinde uluslararası sözleşmeleri üstün tutan değişikliğe kadar götürmek mümkün. Hatta merhum Turgut Özal’ın AB başvurusuna kadar...
EVRENSEL HUKUK
Referandumda evet diyenlere o zaman öfkeyle hakaret etmiş olanlar, şimdi “evet”çilerin de evrensel hukuk yönünde gelişme sağlanması gibi bir titizlikle “Evet” demiş olabileceğini düşünmelerinin zamanıdır.
İşte Anayasa Mahkemesi, AİHM nasıl karar verir idiyse öyle karar verdi.
Artık hukuki sorunları öfkeli siyasi çatışma diliyle değil, evrensel hukukun diliyle konuşmaya hepimizin özen göstermesi lazım.
Yargının bağımsız ve tarafsız olması, evrensel hukuk kavramlarının hukuk düşüncemize yerleşmesi hayati derecede önemlidir. Bunu başardıkça öfkeli siyasi kavgalarımız da azalacak. Bu konuya devam edeceğim.
Paylaş