Paylaş
Fotoğrafını görüp haberini okuyunca sarsıldım.
Vakıf üniversitesi olması fark etmez. Önemli olan “rektör” kavramının akademik değerini ve vakarını korumak, bunun gereğince hareket etmektir. Tabii ki, siyaset de onurlu bir iştir fakat kendi kulvarında.
Bilim, üniversite, dekan, rektör gibi kavramların onuru başka kulvardadır. Üniversite amfisinde parti propagandası yapmak nasıl hoş görülemezse, rektörün parti kurdelesi kesmesi de hoş görülemez.
Siyaset bu kadar etkileyici olmamalıdır.
SİYASİ GÜCE GÖRE
Bizde 1933 reformu da dahil olmak üzere, maalesef siyaset üniversitenin yakasını bırakmadı; üniversite de siyasallaşma hastalığından her zaman uzak kalamadı.
Çanakkale Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Sedat Laçiner seçimlerde birinci gelmişti. Atanması yapılmadı. Atanan yeni rektör ise Prof. Sedat Laçiner gibi bir bilim adamını 100 km uzakta bir ilçeye atadı! Hem de branş kürsüsü olmayan bir ilçeye! Bu nasıl bir ‘akademik etik’ örneğidir böyle!
Kurdele kesmek de sürgün de üniversitelerin birçoğuna hâkim olan siyasi atmosferin göstergeleridir.
Bir 28 Şubat, bir de bugünkü
üniversite manzaralarına bakın... Bilim geleneği ve akademik vakarı sağlam olan üniversite, siyasi güce göre böylesine eğilip bükülür mü?
Gelişmiş bir ülkede bunlar hayal edilebilir mi? Londra’da kimin iktidarda olduğu, İngiliz üniversiteleri için ne yazar!?
TÜRKİYE VE BREZİLYA
Özellikle YÖK Başkanı Sayın Yekta Saraç’ın dikkatine sunmak isterim. “Bilimsel yayın indeksleri”nde İran’ın 2010 yılında Türkiye’ye yetiştiğini, 2011’den sonra Türkiye’yi geçtiğini daha önce yazmıştım. (25 Temmuz 2014)
Şimdi SJR verilerinde, Türkiye ve Brezilya çıkışlı bilimsel yayın sayılarını gösteren grafiğe bakalım:
2005 yılına kadar Türkiye ve Brezilya’nın performansı paralel. Fakat ondan sonra Brezilya hızla yükselirken, Türkiye yavaş gidiyor!
Bu performans düşmesinin sebepleri nedir?!
Türkiye için hayati soru budur.
Siyasi kavgalar maalesef bu soruyu gündemimizden düşürüyor.
AKADEMİK STANDARTLAR
YÖK Başkanı Sayın Prof. Yekta Saraç, bana nazik bir mektup göndermiş, ben de bu sütunda yayınlamıştım. (30 Mart)
Sayın Saraç, tam bir açıkkalplilikle “Akademik ortam bugün vasat değil, vasatın altındadır maalesef” diyordu. Evet, veriler de bunu gösteriyor.
Prof. Saraç’ın şu sözlerinin altını çiziyorum:
“Siyaset, akrabalık, ideoloji gibi faktörler akademik tercihlerde rol oynamamalı! Tabii herkesin siyasi görüşleri olur, benim de var... Ama akademik hayatta tek ölçü, evrensel akademik standartlardır.”
Çok doğru...
Fakat bizde siyasi güce göre üniversite bir uçtan öbürüne savrulabiliyor.
Ben yıllardan beri rektör seçimlerinin, YÖK süzgecinin ve rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasının yanlış olduğunu yazıyorum. Mütevelli heyet benzeri modelleri savunuyorum.
Rektör seçimi üniversitelerde siyasi, ideolojik, hatta çıkar gruplaşmaları yaratıyor. YÖK’ün tercihi kadrosunun eğilimlerine göre oluyor. Cumhurbaşkanının ataması ise siyasi etkinin en çok geçerli olabileceği alandır maalesef.
Bu mekanizma değişmediğine göre “akademik standartları” ve akademisyen vakarını savunmak bilim camiasının görevidir.
NOT: Dünkü yazımda Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanan çocuğun yaşı 16 yerine sehven 6 olarak çıkmıştır. Düzeltir, özür dilerim.
Paylaş