Paylaş
Bu aynı zamanda alışılmış kalıpların ötesine geçerek düşünmeye de yol açar.
Bugün tarihe bakışımızdaki hamaset ve husumet kalıplarından “tarihi anlama”ya yönelişimizi tahlil etmek istiyorum.
TARİHÇİLERİN HOCASI
Bizde modern tarihçiliğin kurucu ismi Fuat Köprülü’dür; tarihçilerimizin hocasıdır.
Köprülü, Osmanlıların son döneminde gelişen Türk milliyetçiliği akımının da öncülerinden biriydi.
Köprülü Hoca, dünyada ve bizde “milli tarih” anlayışlarının özellikle doğuş süreçlerinde “romantik” dönemler yaşandığını, bizde de böyle olduğunu belirtir; şöyle yazar:
“Avrupa tarihçiliğinin Türkler hakkında hiçbir ilmi esasa dayanmayan çok haksız menfi görüşleri karşısında, bizim romantik tarihçiliğimizin tepkileri de ister istemez çok aşırı ve mübalağalı olacaktı ve hakikaten öyle de oldu.”
Köprülü, artık romantizmden “bütün ilmi ilerlemelerin esası olan eleştiri fikrinin gelişmesi ve rasyonel çalışma usullerinin yerleşmesi” dönemine geçilmesi gerektiğini yazıyordu.
Kendi zamanındaki çalışmalara bakarak bundan ümitli olduğunu kaydediyordu.
Gerçekten Türkiye’de akademik tarihçilik çok gelişti: Halil İnalcık, Ahmet Yaşar Ocak, Mehmet Genç, Şevket Pamuk gibi iftihar edeceğimiz birçok tarihçimiz var artık.
SİYASETİN İŞİNE YARIYOR
Ama bunun yanında popüler düzeyde siyasetteki kutuplaştırma dili öyle bir tarih algısı yarattı ki, buna “romantizm” denilemez.
Şimdi tam aksine, tarihteki parlak devirler hayranlıkla anlatılıyor, o devirlerdeki sorunlar, o sorunlar çözülemediği için nasıl geri kaldığımız gibi hayati meseleler merak bile edilmiyor...
Gerileme dönemleri ve kayıplar ise “hainler, ajanlar, iç düşmanlar” söylemiyle izah ediliyor.
Böylece tarih günümüzdeki siyasi kavgalar için propaganda malzemesine dönüşüyor.
En kötüsü bilimsel zihniyetin temeli olan “sebep-sonuç” ilişkilerini merak eden, araştırma ihtiyacı duyan zihinler yerine önyargılı, slogancı, öfkeli davranışlar körüklenmiş oluyor.
Siyasetin işine yarıyor ama 21. yüzyılda zihni ve kültürel gelişmemize zarar veriyor.
Bu yüzden, tarihe yön veren dip dalgalarını araştırmak yerine, hayranlıkla husumet arasında gidip gelen bir psikoloji davranışlarımıza egemen oluyor.
TARİHİ SORGULAMAK
Bir zamanlar El Kindi’yi, İbn Heysem’i, İbni Rüşd’ü çıkaran topraklar niye bunları unuttu, niye karanlığa gömüldü?...
Galileo ve Kopernik niye Avrupa’da ortaya çıktı diye düşünmüyoruz.
Marşlarla coşmak, “hainlere” küfretmek hoşumuza gidiyor.
Hatta medrese bile idealize ediliyor. Halbuki medresenin nasıl bir dar kafalılık içinde köreldiğini daha 1600’lü yıllarda (17. asır) Kâtip Çelebi yazmıştı!
“Tanzimat ihaneti” diye nutuk atanların o döneme ait kavramlardan bile habersiz, bugünün siyasi söylemiyle konuşmaları tarihin nasıl güncel siyasi alet durumuna düşürüldüğünü gösterir.
EN BÜYÜK SORUN
Cumhuriyet’in erken dönemler tarihçiliği de kendi doğrultusunda benzer şekildeydi. Tarih bir “irtica” ve “aydınlanma” savaşından ibaretti. Bu genelleme ve kutuplaştırma, dönemin birçok sorunlarının görülmesini hâlâ engelliyor.
Bütün kesimlerin, hepimizin problemi...
Köprülü Hoca ne demişti?
“Bütün ilmi ilerlemelerin esası olan eleştiri fikrinin gelişmesi ve rasyonel çalışma usullerinin yerleşmesi...”
En büyük sorunumuz bu konudaki yetersizliğimizdir, en büyük davamız bunu başarabilmektir.
Paylaş