Tarih kavgası

ATATÜRK, Milli Mücadele ve Cumhuriyet tarihi üzerine son zamanlarda yapılan tartışmalar yeni ufuklar açmıyor, yeni bilgi ve perspektifler ortaya koymuyor.

Haberin Devamı

Aksine, mevcut siyasi ve ideolojik kavgaya malzeme üretmek için çarpıtılan, hatta bazen de tamamen uydurulan laflardır bunlar.

Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım hakkında “Selanik Asliye Hukuk mahkemesi” ilamı diye uydurulan kâğıt gibi.

Halbuki o zaman soy ve aile işlerine asliye mahkemesi değil, şer’iye mahkemesi bakardı; belge denilen o kâğıt tamamen uydurulmuştu.

Dikkat, “gerçek” önemli değil, ilmi ve ahlaki kıstaslar hiç önemli değil; siyasi amaç için kullanışlı ise yalan da olsa, ahlaksızca iftira da olsa pazarlanıyor.


‘RESMİ TARİH’
Hemen bütün ülkelerde bir “resmi tarih” tartışması vardır; devrim yaşamış Fransa ve Türkiye gibi ülkelerde daha bir keskindir.

Zira tarih sırf gerçeği araştırmak için değil, aynı zamanda “eğitmek” için de ihtiyaç duyulan bir alandır.

Avrupa’da 19. yüzyılda yazılan tarihlerin, sömürgeciliği “medeniyet görevi” olarak anlatan içeriğiyle bugün sömürgecilik facialarını da yazan tarih farklıdır.

Bizde de elbette Cumhuriyet’i benimsetmek için Osmanlı’yı kötülemek üzere “eğitmek” amacıyla tarih yazmak başkadır; Osmanlı dönemlerindeki olayları, dinamikleri, sorunları, kurumları, başarı ve başarısızlıkları araştırarak tarih yazmak başkadır.

Aynı sorunu Fransızlar da yaşadı. Fransız İhtilali’ni göklere çıkaran “devrimci” tarihçiliğin yüzyıllık geleneği, son elli yılda yerini “revizyonist” denilen daha analitik bir tarih yazımına bıraktı. Fransız Devrimi’nin resmi tarihçiliğini eleştiren François Furet bunların başında gelir.


‘ÖBÜR RESMİ TARİH’
Fakat bizde muhafazakâr kanattaki “popüler tarih” anlatımı belgelere dayanmıyor, “tarihçilik metoduyla yorum” disiplinine uymuyor.

Yoğun ideoloji ve siyaset yüklü bir propaganda söylemi ‘tarih’ diye pazarlanıyor.

Bu “tarih” değildir, “öbür resmi tarih”tir.

Cumhuriyet’in resmi tarihinde Osmanlı asırları karanlıktı, Cumhuriyet’le aydınlanmıştık; fakat Cumhuriyet’i kuran nesiller ve kurumlar gökten mi inmişti?!

Öbür resmi tarihte ise Osmanlı asırları hayranlık ve nostaljiyle, Cumhuriyet tarihi ise idam sehpalarıyla anlatılıyor; fakat Osmanlı’da “siyaseten katl” yok muydu?

Dahası, Osmanlı kendi sorunlarını çözemediği için ve sanayi devrimini kaçırdığı için çökmemiş miydi?

Osmanlı çökünce Milli Mücadele liderliğini kim yapabilirdi?

Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele’de bir rakibi yoktu ki, ondan başka birinin Milli Mücadele’ye liderlik edebilmesi düşünülebilsin.

Ama maalesef “gerçeği” aramak değil, “ideoloji”ye malzeme üretmek revaçtadır.

Bu, popülizmin tarihe bulaşmasıdır.


YENİ TARİHÇİLER
Fakat çok şükür ki akademik tarihçiliğimiz onur verici bir başarıyla gelişiyor.

Yeni Osmanlıların ve İttihatçıların Osmanlı tarihi romantizmi de Cumhuriyet tarihçiliğinin Osmanlı husumeti de aşılmıştır.

Bu gelişmenin zirvesi Halil İnalcık’tır.

Cumhuriyet tarihi yazılırken de artık Karabekir’in muhalefet partisine “hain” denilmiyor, doğal bir muhalefet olduğu anlatılıyor; Takrir-i Sükûn dönemi alkışlanmıyor, yol açtığı sorunlara bakılıyor.

Aynı zamanda Cumhuriyet’in önemli bir modernleşme hamlesi olduğu gerçeği vurgulanıyor.

Zafer Toprak ve Mete Tunçay, Cumhuriyet dönemi üzerine yeni ufuklar açan araştırmalarıyla yeni nesil tarihçilerin öncüleridir.

Tarih bilincimiz araştırarak, değişik açılardan bakarak, anlayarak gelişecektir.

Siyaset ve ideoloji için tarihin tahrif edilmesi bir zihin hastalığıdır; akademik tarihçilik geliştikçe aşılacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları