Tahliye

ESKİ Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan ve 12 kişinin tahliye edilmesini “kamu vicdanı” nasıl karşıladı?

Haberin Devamı

Türkiye’de “kamu vicdanı” falan kalmamıştır! Türkiye’de sadece siyasi kutuplaşma vardır! Yargı kararları sadece hukuken hangi tarafta olduğumuza göre iyidir veya kötüdür!
Kanunlar, kanun maddeleri, içtihatlar, hatta dosyadaki deliller boş şeylerdir; varsa yoksa siyaset...
Aslan dahil toplam 13 kişinin tahliyesini Türkiye’nin bir bölümü haklı buldu. 17 Aralık soruşturmasını “paralel yapının darbe girişimi” olarak görenler eminim çok sevindiler; öbür tutukluların da tahliye edilmesini bekliyorlardır. Fakat Türkiye’nin diğer bölümü tahliyeyi haksız bulmuştur. İktidarın yargıya müdahale ettiğini, soruşturmayı yürüten hâkim ve savcıları görevden alarak, yargı üzerinde çeşitli baskılar kurarak tahliyelerin sağlandığını düşünmüşlerdir.

‘KAMU VİCDANI’

Haberin Devamı

Dilimizde “kamu vicdanı” ya da “mâşeri vicdan” denilen yaygın, genel, ortak ve sağduyulu toplumsal vicdan Türkiye’de siyasi kutuplaşma altında ezilmiştir.
Dün verilen tahliye kararları belki haklıdır. Deliller toplanmışsa, sanıkların kaçma ve delilleri karartma ihtimali yoksa, hatta “suçun vasıf ve mahiyeti”nin değişme ihtimali varsa tahliye kararı verilir...
Fakat, 17 Aralık’tan sonra, hâkim ve savcılar hakkında yıldırım tayinler yapılması, dosyaların soruşturmayı yürüten hâkim ve savcıların elinden alınması, ilgili adli kolluk görevlilerinin dağıtılması, başsavcılara bakanlıktan baskı yapıldığı yolunda iddia ve fezlekeler bulunması dikkate alındığında, bu tahliyeler üzerine siyasi gölge, en azından kuşku düştüğü açıktır.
Karşı karşıya olduğumuz iki ciddi sorun bu tahliyelerde de ortaya çıkmış bulunuyor: Kararın hukuken doğru olup olmadığı... Kararda siyasi etki olup olmadığı...

ADİL OLMAK YETMEZ!

Yargı kararlarının hukuken doğru veya yanlış olması hukuki bir sorundur, kanun yollarından giderek çözüm aranır: itiraz, temyiz, bireysel başvuru, nihayet AİHM...
Fakat yargının tarafsız olmadığı, siyasi, ideolojik etkilerle kararlar verildiği konusunda toplumda şüpheler oluşması, çok daha tahripkâr bir sorundur. Onun için, AİHM’nin, 1984’ten başlayarak geliştirdiği içtihatlara göre:
“Adalet mutlaka uygulanmalıdır, aynı zamanda adaletin uygulandığı da mutlaka toplum tarafından görülür olmalıdır. Demokratik bir toplumda mahkemeler bağımsız, tarafsız ve objektif oldukları konusunda güvenilirliklerini halka ispat etmelidirler!” (No. 21722/11)
Yargı tarafsız ve adil olacak fakat bu yetmez, tarafsız ve adil olduğu konusunda toplumun güvenini kazanacak!

Haberin Devamı

TÜRKİYE’DE ADALET

Her yargı sisteminde olabilecek adli hataların ötesinde, Türkiye’nin yargı tarihinde oligarşik ve vesayetçi bir sicil mevcuttur... 2010 referandumuyla yargının tarafsız ve bağımsızlığı yönünde önemli yapısal düzenlemeler getirildi. Bu olumlu gelişmeye rağmen yargı içinde belirli ideolojik, siyasi veya itikadi grupların olduğu konusundaki şüpheler adalete güveni sarstı...
17 Aralık soruşturması üzerine iktidarın telaşlı uygulamaları yargıya güveni daha da sarstı: Emniyet ve yargıda yıldırım tayinler yaptı, adli kolluğu emniyet müdürlerinin emrine verdi... İktidar 2011’e kadar kendisinin çıkardığı yargı kanunlarını tersine çevirmek için Meclis’e üst üste yasa teklifleri sunmaktadır...
Hepimiz bir tarafından adaleti tahrip ediyoruz. Bakın “tahliye” konusuna bütün taraflar siyaset gözlüğüyle bakıyor. Nerede hukuk; nerede kamu vicdanı?

Yazarın Tüm Yazıları