Paylaş
Bol keseden vaatler, şişirilmiş yani kaynağı ve planlaması olmayan hamasi hedefler, rakipler hakkında karalamalar...
Siyasileri dinlerken Başbakan Binali Yıldırım’ın şu sözleri hepimizin kulaklarına küpe olmalı:
“Seçim kampanyalarında söylenenle, sorumluluk omuzlarınıza yüklenince söylemleriniz hiçbir zaman aynı olmaz. Hiçbir ülkede de aynı olmaz. Bu siyasetin gereğidir, siyasetle hakikat her zaman birbiriyle örtüşmez...” (1.12.2016)
Sayın Yıldırım Avrupa’da da böyle olduğunu söylüyordu, doğrudur. Ancak bizde aşırıdır. Propaganda nutuklarını, hele de miting konuşmalarını bizler daha bir ince eleyip sık dokumalıyız.
RASYONEL DÜŞÜNMEK
Sayın Yıldırım bu sözleri mühendis rasyonelliğiyle söylüyor, itidalli mizacına da uygundur, bu bir.
İkincisi, bu sözleri miting meydanlarında değil, iktisadi rasyonalizmin mekânlarından biri olan TÜSİAD’da söylüyordu.
Hesap kitap söz konusu olunca, ölçüsüz hamaset daha bir abes kalıyor tabii.
“Yüz yıllık parantezi kapatıyoruz” diye hamaset yapabiliriz ama milli gelirde İngiltere’yi yakalıyoruz falan diyemeyiz.
Mesela iktidarın 2023 hedefleri, fert başına milli gelirimizin 2023 yılında 25.000 dolara çıkması...
Halbuki hâlâ 10.000 dolar civarındayız.
25.000 dolar seviyesine çıkmak için gereken eğitim, patent, araştırma-geliştirme gibi rakamların yakınlarında bile değiliz.
İktidarın da muhalefetin de şişkin vaatlerle süslenmiş propaganda bombalarını süzgeçten geçirerek dinlemeliyiz.
İKTİSADİ BÜYÜME
İktisadi büyüme iyidir, propaganda için de elverişlidir. Ama bakın TÜSİAD Başkanı Sayın Erol Bilecik ne diyor:
“Masanın üzerindeki riskleri konuşmakta fayda var. Önemli risklerden biri yüksek büyüme iştahı. Yüksek büyümeden hiç kimsenin şikâyeti olmaz ama yüksek büyüme iştahı ekonomiyi ısıtıyor. Yüksek büyüme iştahı döviz borçlanmasındaki yüksekliğin ve kırılganlığın başlangıcı olabilir. İkinci risk yüksek enflasyon...” (NTV, 10 Mayıs)
Böyle diyor çünkü iktisaden hesap kitap yaparak, yani “rasyonel” düşünmek zorunda.
Siyaset seçim odaklı düşünebilir ama iş dünyası için iktisadi rasyonalizm, hayatta oksijen gibidir.
EĞİTİM VE EKONOMİ
Rasyonelleşme için eğitim şart fakat yetmez. Sovyet sistemi eğitimde çok başarılıydı. Zbigniev Brzezinski 1970’te çıkan “Between Two Ages” adlı kitabında, mesela 100.000 kişiye düşen üniversite mezunları sayısının Sovyetler’de 1.674 ama Almanya’da 632 olduğunu belirtir.
Alman eğitimi sanayide çalışacak ara eleman yetiştiriyordu, Sovyet eğitiminin üniversite mezunları ise devlet dairelerinde veya devlet fabrikalarında oturuyordu.
Piyasa ekonomisinin gelişmesi toplumda iktisadi rasyonalizmle düşünen, hukuka da büyük ihtiyaç duyan “girişimci orta sınıf”ı güçlendirir.
Türkiye’de bu anlamda “orta sınıf” henüz gelişmiş ülkeler düzeyinde güçlü değildir. Bu yüzden siyasi hayatımızda rasyonellik düzeyi yetersiz kalıyor, siyasi coşkular ağır basıyor.
On yıl, yirmi yıl sonra daha rasyonel toplum olacağız.
Bugün seçim sürecinde hamaset ve ölçüsüz propaganda yerine hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, iktisadi hesap gibi konuları daha çok konuşmak, toplumsal rasyonelleşmeyi geliştirmek için de gereklidir.
MEZHEP VE DEVLET
Osmanlı tarihinden neden laik cumhuriyet, İran tarihinden neden teokratik cumhuriyet çıktı. Bu konuyu araştırdığım “Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet” adlı kitabımın 10. baskısı Doğan Kitap’tan çıktı. Sevincimi sizlerle paylaşmak istedim. Kitapta Osmanlı’daki güçlü devlet geleneği ile İran’daki güçlü Şii ulema geleneğinin doğurduğu farklı sonuçlar inceleniyor.
Paylaş