Paylaş
Rusya’yı ayağa kaldıran Putin otoriter popülist bir lider.
Komünist Çin ekonomide çok başarılı; özgürlük şart mı?!
Kapitalist Trump diğer bir otoriter popülist lider, Avrupa’da da popülizm güçleniyor.
DEMOKRASİ ÖLÜYOR MU?
Saygın Foreign Affairs dergisi mayıs sayısını popülizme ayırmış, kapağında “Demokrasi ölüyor mu?” diye yazıyor; yerinde bir soru!
Popülist hareketlerin ülkeden ülkeye farklı yönleri mevcut olduğu gibi çarpıcı ortak özellikleri de var. Derginin editörü Gideon Rose’un şu satırları, popülist hareketlerin ortak özelliklerini yansıtıyor:
“Gücün yürütme erkinin elinde merkezileşmesi, yargının politize edilmesi, bağımsız medyaya saldırılar, kamu makamlarının kişisel kazanımlar için kullanılması...”
Gideon Rose, kuvvetler ayrılığına dayalı klasik demokrasinin bu şekilde gerilemekte olduğunu belirtiyor.
DEMOKRASİNİN İÇİNDEN
Derginin hemen bütün yazarları, otoriter popülizmin “demokrasinin içinde” geliştiğine dikkat çekiyorlar. Macaristan ve Polonya örneklerini inceleyen Bulgar Prof. İvan Krastev, popülist liderlerin seçimleri çok önemsediklerini anlatıyor, “fakat” diyor:
“Liberal demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesini önemsemiyorlar, çoğunluk iktidarının anayasayla sınırlanmasına gerek duymuyorlar.”
Krastev, Macaristan’da popülist Başbakan Orban’ın anayasayı değiştirip kuvvetler ayrılığı ilkesini aşındırarak bağımlı bir yargı oluşturduğunu hatırlatıyor.
Macar Anayasa Mahkemesi’nin gerçek bir hukuk kahramanı olan eski başkanı Andras Baka’nın mücadelesini AİHM’deki davası dolayısıyla bu sütunda defalarca yazmıştım.
Evet, popülizmle liberal demokrasi arasındaki mücadele “kuvvetler ayrılığı” kavramı üzerinde cereyan ediyor.
NEDEN POPÜLİZM?
Dergide Ronald Inglehart Amerika’da sanayi işçilerinin ücretlerindeki gerilemeyi rakamlarla yazıyor. Amerikan sermayesi Çin’de yatırım yapıyor, ucuz işçilikle rekabet gücü kazanıyor. Komünist Çin’in “ömür boyu başkan”ı Xi Jimping küreselleşmeyi savunuyor, kapitalist popülist Trump küreselleşmeye karşı!
1970’ten 2015’e Amerika’daki Hispanik nüfus yüzde 5’ten yüzde 18’e çıkmış... Almanya’da yabancı-doğumlu nüfus yüzde 23’tür... Demokrasi bu sorunlara çözüm üretemedi. Yabancı karşıtlığı ve yerlilik duyguları kabardı, aşırı sağ ideolojilere dönüştü. Sadece bu değil...
Popülist liderler “sorun” kavramı yerine “düşman” kavramını kullanarak komplo teorilerine başvuruyorlar, halkta “düşmana karşı savunma” duygusu yaratıyorlar.
KOMPLO KORKUSU
Macar lider Urban’a göre “Brüksel” yani Avrupa Birliği, göçmen doldurarak Macaristan’ı mahvetmek istiyor... Orban AB’yi düşman göstererek AB’nin demokratik değerlerini de etkisizleştirmeye çalışıyor. Halbuki Prof. Krastev, Macaristan’ın AB’ye girerek yüzde 4.6 kalkındığını, girmeseydi bunun yüzde 1.8 olacağını yazıyor.
Bütün Avrupalı popülistler AB’ye karşı.
Demokrasiler küreselleşme çağında ülkeler içinde gelir dağılımı sorununa, dünyada da göç sorunlarına çözüm bulamadılar. Popülist liderler kitlelerin “güvenlik” ve “ekmek” endişelerini mobilize ederek “özgürlük” kavramını önemsizleştirdiler.
Madem böyle, demokrasi tarihsel ömrünü tamamladı mı? Yarın devam edeceğim.
Paylaş