Paylaş
Hukuken “ihlal”dir, siyaseten “popülizm”dir. Popülizm yani oy avcılığı uğruna hukuki ve etik değerlerin çiğnenmesi.
Buna Türkiye’nin tepki göstermesi haklılıktan öteye gereklidir de. Fakat bu tepkinin hesaplı, dikkatli ve iyi netice alacak şekilde ayarlanması gerekir.
Öfkeyle bağcıyı dövmeye kalkmaktansa akıllıca davranıp üzüm yemek daha doğru olmaz mı?
Tepkimizin tarzı diğer Avrupa ülkelerinde Türkiye’ye ve Avrupa’daki Türklere karşı olumsuz duygulara yol açmamalıdır.
AVRUPA İLE BALAYI
Türkiye kabaca 2010’lara kadar Avrupa ile balayı yaşadı. Bütün AB raporlarında ve Avrupa basınında Türkiye’ye eleştiriler az, övgüler çoktu.
Ekonomist İbrahim Kahveci’ye göre AK Parti iktidarı döneminde Türkiye’ye dışarıdan yatırım, turizm ve kredi olarak 554 milyar dolar kaynak girişi oldu.
Bunda en büyük pay Avrupa ülkelerine aittir. Avrupa bize tabiaten düşmansa niye böyle oldu?!
Türkiye’ye bu sermaye akışında “AB Sürecinde Türkiye” görüntüsünün verdiği hukuki ve siyasi güven duygusunun da payı büyüktü.
Fakat bir süredir ilişkilerimiz bozuluyor. AB de kendi sorunlarına gömüldü.
Avrupa’daki popülizmin baş hedefi Türkiye’dir. Çünkü Türkiye “üye” olarak değilse bile nüfus olarak, ekonomi olarak, yatırım olarak, kurumsal olarak, akademik olarak Avrupa’nın içindedir!
Popülizm saldırırken biz de Hollanda’ya tepkilerimizde Avrupa ile olan ve Türkiye’yi güçlendiren bu bağları kendi elimizle zaafa uğratmaktan sakınmalıyız.
KAYGI VERİCİ İŞARETLER
Avrupa ile balayımız 2011’den sonra bozulmaya başladı. Türkiye’yi demokrasi ve ifade özgürlüğü alanlarında eleştirdiler, Türkiye de tepki gösterdi.
Gerilim tırmandı, tırmandı bugünlere geldi.
Çok özetle:
- Alman Maliye Bakanı Schaeuble Türkiye’nin AB’den uzaklaştığını söyleyerek AB çerçevesinde yapılan mali yardımın kesilmesinden bahsediyor. Parası çok önemli değil. Türkiye’nin imajı ile siyasi ve hukuki güven faktörleri üzerinde yapabileceği olumsuz etki önemlidir.
- Alman İçişleri Müsteşarı Hıristiyan Demokrat Günter Krings çifte vatandaşlığa son verilmesi ve tercih sistemine dönülmesini gündeme getirdi; iki vatandaşlıktan birinin tercihi... Bunun oradaki Türklere vereceği zararı düşünün.
- Fransa’da sosyalist iktidar doğru bir tavırla Çavuşoğlu’nun Fransa’da konuşma yapmasını engellemedi, hem aşırı hem merkez sağın hücumuna uğruyor. Fransa’daki seçimleri büyük bir ihtimalle merkez sağ Fillon kazanacak, Sarkozy’den farkı yok... Fakat Nazi benzetmesine Fransa da sosyalist hükümet de tepki gösterdi.
Listeyi uzatmıyorum, İsveç’te bile ortaya çıkan “salon iptallerini” saymıyorum.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Önümüzdeki tehlike, Avrupa’da Türkiye karşıtı popülist duyguların kabarması; Avrupa diplomasisinde Türkiye’nin soğuk tavırlara maruz kalmasıdır; fakat bunu aşabiliriz.
Avrupa’da hâlâ popülizme itibar etmeyen sol, liberal ve kısmen de muhafazakâr siyasi partiler, gruplar, aydınlar ve kitleler vardır. İngiliz ve Fransız basınında Hollanda’nın yasakçılığını eleştiren yazılar da çıkıyor.
Türkiye’nin Hollanda’ya gösterdiği haklı tepkinin dozu, yöntemi ve dili öyle iyi ayarlanmalıdır ki, Avrupa kamuoyunda Türkiye’ye karşı duygular yaratmamalı, dost kazandırmalıdır.
Türklerin Avrupa’daki varlığı Wilders’in sömürdüğü görüntülerle değil, radikal İslamcı akımlara karşı bir teminat olduğu gerçeğiyle kendini göstermelidir.
Türkiye Hollanda’ya karşı diplomasisini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle, diplomasiye ilişkin Viyana Sözleşmesi’yle, AİHM içtihatlarıyla yürütmelidir...
Paylaş