Paylaş
Önce Öcalan’ın kendi anlattıklarından onun hayatındaki ideolojik değişimlere bir bakalım. Halk Cumhuriyetine Doğru adlı kitabında, dindarlıktan Marksizm’e geçişini şöyle anlatıyor:
“Tapu Kadastro Meslek Lisesi’ni 1966-69’da okudum. Sınıfları başarıyla geçtim. İkinci sınıfa kadar dinsel ideoloji ağır basıyordu. Namaz gruplarımı lisede de oluşturmaya devam ettim. Ülkü Ocakları ve Komünizmle Mücadele Derneklerine gittim. Demirel’in geldiği bazı konferansları burada dinledim. İdeolojik yönden en çekici etkiyi Necip Fazıl Kısakürek’in konferanslarında hissettim.”
Böyle olduğunu muhafazakâr lise arkadaşları da anlaşmıştı. Sonrası şöyle:
“Sola ilgim son sınıfta gelişti... Sosyalizmin Alfabesi kitabını bitirince, adeta şöyle mırıldandığımı hatırlıyorum: ‘Muhammed kaybetti, Marks kazandı.’” (Cilt II, sf. 252-253)
Marksizm ve etnisizm
LEO Huberman’ın Sosyalizmin Alfabesi kitabının, sol gruplar tarafından Lenin ve Stalin’in broşürleriyle birlikte basılan ve okutturulan bir kitap olduğunu belirtmeliyim.
Öcalan liseden sonra “devrimci halk savaşı” yanlısı Kürtçü bir ‘Marksist Leninist’ olacak, artık başka bir felsefeyle ve hayat tarzıyla tanışmadan öylece devam edecektir.
Öcalan’ın dağda ve hapishanede geçen uzun yıllar içinde okuduğu kitaplar terör taktiklerinden başka, ‘etnoloji’ kitaplarıdır. Yeni yayınlanan Uygarlık-I adlı kitabında “Aryen” yani Ari ırkın dilinin ve kültürünün yayılması, Sümerler, Kürtlerin eski atalarının Hurriler olduğu gibi üç-dört bin sene önceki faraziyeleri işliyor; son derece ‘politize’ bir üslupla.
‘Komünal’ demokrasi!
MARKSİZM ve ‘etnisizm’ gibi iki dar kaynaktan gelen ve silahlı çatışmada keskinleşen bu birikimin bugün ortaya koyduğu model “komünal demokrasi” ve “komünal ekonomi”dir! Yeryüzünde bu “komünal” düzen ve ekonomi kavramlarını önemseyecek tek ciddi filozof ve ekonomist olamaz. Fakat KKC Sözleşmesi’nde bu totaliter “komünal” anlayış paralel devlet örgütü olarak yapılandırılmıştır.
Ve barışın önündeki bir engel silah, öbür engel bu totaliter anlayıştır.
Asude ülkeler, İsveç ve Norveç bile topraklarında böyle bir totaliter sisteme izin veremez. Dolayısıyla bu mesele sırf ‘teorik’ değildir, aynı zamanda güncel ve siyasi bir sorundur.
‘Karşıt’ kitaplar
ÖCALAN’ın başlattığı hareketi ulaştırdığı bu noktada nasıl bir ‘siyasi ego’ya sahip olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu ego, ya ömrünü hapiste tamamlayacak veya silah bıraktırarak barışla yeni bir yol açılmasını sağlayacaktır.
Açlık grevlerini bitirip “görüşme süreci”ni başlatan Öcalan hakkında Türkiye’deki beklenti budur.
Bugüne kadar sadece Marksist ve ‘etnisist’ girdilerle düşünen ve ‘iş’i sadece şiddet yönetimi olan Öcalan’ın 1970’lerden kalma totaliter tortuları test edebileceği liberal eserleri de okuması gerektiğine inanıyorum: Bir Karl Popper’i, Hayek’i, Mises’i okumadan çağdaş demokrasinin ve piyasa ekonomisinin felsefi bir analizi yapılamaz. Yapılırsa ortaya böyle totaliter “komünal” tuhaflıklar çıkar.
Ben Öcalan’ın TV seyretmesini ve dahası, mevcut dünya görüşüne aykırı felsefe, siyaset bilimi ve ekonomi kitapları okumasını diliyorum. Çağın gerçeklerinin farkına varmış bir gözle “görüşme süreci”ne bakması, sürecin daha salim yürümesini kolaylaştırır.
Paylaş