Paylaş
Önceki gün Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meral Ünal’ın ve tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun nazik davetiyle, fakültenin düzenlediği “Bilim ve Kültür Günleri” toplantısına katıldım; “Bilim Tarihinden Notlar” diye bir konuşma yaptım. Prof. Dr. Dursun Koçer’in slaytlar eşliğinde yaptığı “Bilim ve Astronomi” konulu konuşmasını hayranlıkla izledim.
GÖKBİLİM VE BİLİM
Prof. Koçer, önce III. Murat’ın gökbilimci ve mühendis Takiyüddin’e kurdurduğu rasathaneyi anlattı. Devrin en ileri gözlemevi, bir benzeri sadece Hollanda’da var... Tycho Brahe’nin rasathanesi.
O yıl İstanbul’da kıtlık oluyor, uğursuzluk getirdiği sanılarak yıkılıyor! Brahe’ninki ise devam ediyor...
Dört yüz yıl sonra TÜBİTAK’ın dev rasathanesi, Erdal İnönü’nün gayretiyle Antalya’da kuruluyor; dünyanın en gelişmiş dört rasathanesinden biri.
Koçer Hoca, buradan güneş sistemine, gezegenlere, galaksilere uzanan bir yolculuk yaptırdı bizlere, slayt gösterileriyle... Bilim zihniyetinin ve bilimsel bir evren tasavvurunun gelişmesi için böyle konferanslar çok faydalıdır.
Prof. Koçer, sözlerini “Nullius in Verba” sloganıyla bitirdi. 1662’de Londra’da kurulan bilimler akademisi niteliğindeki Kraliyet Derneği, Royal Society’nin kapısının üstündeki amblemde yer alan yazıdır bu. ‘Otoritelere, üstatlara takılmadan gerçeği kendin araştır’ anlamındaki uzun Latince cümlenin kısa sloganı.
Yıl 1662; bu hür düşünce anlayışı olmadan bilim gelişir miydi?!
BİLİM TARİHİNDEN
Ben konuşmama, gençlere siyasallaşmadan önce bilime merak lazımdır diye başladım. “Bilim ve Yanılgı” adlı kitabımın İslam ve Batı bilim tarihine ilişkin bölümlerinden anekdotlar alarak, bilim zihniyeti ve bilimin ekonomik ve sosyal gelişme koşullarının ne olduğunu anlatmaya çalıştım.
Ülkenin gelişmesi için de hayatta başarılı olmak için de gençlerin ders kitaplarını aşan meraklara, araştırma zihniyetine, hür düşünceye sahip olması gerektiğini söyledim; yine bilim tarihinden örneklerle.
ÜNİVERSİTE ÜZERİNE
Konuşmalardan sonra dekan odasında Prof. Meral Ünal, Prof. Dursun Koçer, Dekan Yardımcısı Prof. Nilhan Apohan, tarihçi Prof. Dr. Gülay Öğün Bezer, sohbet ediyoruz. Ortak görüş şu:
-Liselerde öğrenciler iyi yetiştirilmiyor, bu durum üniversite öğretiminin kalitesini aşağıya çekiyor. Milli Eğitim asıl bu sorunla uğraşmalı.
-Rektör seçimleri üniversiteleri siyasi ve hizipsel kutuplaşmalara itiyor. YÖK için bu seçimler pek bir anlam taşımıyor. Sonunda da zaten cumhurbaşkanı kimse onun tercihi oluyor.
Baştan beri benim de savunduğum şudur: Üniversitede seçim sistemi yanlıştır... YÖK’ün süzgeci yanlıştır... Cumhurbaşkanı’nın tercihte bulunması yanlıştır... Üç katlı yanlış!
Hem liyakat sistemine aykırı hem siyasi müdahaleye açık. Cumhurbaşkanı Sezer de olsa, Gül de olsa, Erdoğan da olsa, bu sistem yanlış... Şu YÖK olsa da yanlış, bu YÖK olsa da yanlış.
Ne yapmalı? Baştan beri savunduğum “mütevelli heyet” sistemidir. Liyakati öne çıkaracak, siyasetin üniversiteye baskısını önleyecek bir sistemdir.
Son olarak; tarihçi dostum Erhan Afyoncu’nun “Sorularla Osmanlı İmparatorluğu” adlı 800 sayfalık değerli eserinin yeni baskısı lüks tek cilt halinde Yeditepe Yayınları’ndan çıkmış. Toplantıda imzalayıp bana armağan etti. İlk baskısını okuduğum bu değerli eseri, tarih meraklılarına tavsiye ederim.
Paylaş