Muhafazakâr otoriterlik

DEFALARCA yazmıştım, muhafazakâr kesimde tesettürlü kadın yazarlar daha özgürlükçü, daha açık fikirli diye.

Haberin Devamı

Bunlardan biri Hilal Kaplan’dır. Önce Taraf’ta yazıyordu, şimdi Yeni Şafak’ta.
Birikimi çok iyidir, Boğaziçi Üniversitesi’nde master yapmıştır. Yurtdışındaki bir seyahatinde kiliseyi de gezmiş. Onun kuvvetli dindar Müslüman kadın kimliğini yansıtan türbanı ile kilisede fotoğraf çektirmiş... Vakit gazetesinin habervaktim.com adlı internet sitesi, bu fotoğrafları yayınlayarak Hilal Kaplan’ı ‘gizli Hıristiyan’ gibi gösterdi! İçine iftiralar da katarak.
Bunlar daha önce Cengiz Çandar’la Hasan Cemal’i de iftiralarla andıçlamışlardı.
Şimdi merak ediyorum, muhafazakâr kalemler Hilal Kaplan’a yapılan bu çirkin “andıç”a nasıl bir tepki gösterecekler?!
Tesettürlü kadın yazarlar
İSLAMİ kesimde bir süredir yaşanan bir tartışma var: Kadın yazarların özgürlükçü ve eşitlikçi tavırlarına karşı, erkek yazarlardan bazılarının otoriter tavırları çatışıyor.
Muhafazakâr kesimde özgürlükçü ve eşitlikçi fikirlere tesettürlü kadın yazarların bayraktarlık yapması, sosyolojik bakımdan son derece önemlidir: Dün laik devletin baskılarına karşı erkekler de “özgürlük” diyordu. Bugünkü Türkiye’de, bırakın baskılanmayı, muhafazakârlar iktidardır. Kadın yazarlar ise artık daha ziyade kendi camialarında özgürlük ve eşitlik ihtiyacı duyuyorlar, özgürlükçü ve eşitlikçi yazılar yazıyorlar.
Bu yüzden tepkilere maruz kalıyorlar. Hilal Kaplan’a yapılan “andıçlama” bunun artık haddini aşmış çirkin bir örneğidir.
Ayşe Böhürler’in mesajı
MISIR’daki anayasa tartışmaları konusunda bir yazı yazmıştım. Müslüman Kardeşler’in anayasa taslağında “özgürlük” referansları artırılmış, ama eski anayasadaki “kadın erkek eşitliği” hükmüne yer verilmemişti. Onun yerine “boşanmış ve dul kadınları devletin koruması” diye bir madde koymuşlardı. Bu konuya dindar kadın yazarlarımızın dikkatini çekmiştim. (Hürriyet, 4 Aralık)
Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler’den şu mesaj geldi:
“Taha Bey, dikkatimizi çektiğiniz konu gerçekten önemli. Ancak Mısır’da kadınlar boşanma hakkını 15 yıl önce almışlar. Mübarek döneminde de medeni hukuk, İslam hukuku idi. Boşanmış kadınların hiçbir güvencesi yoktu, nafaka gibi. Bu nedenle bu yeni madde kadınlar için önemli. Çok sayıda boşanma mağduru yoksul kadın vardı. Keşke hem bu, hem önceki (kadın erkek eşitliği) olsaydı...”
28 Şubat döneminde tanıyıp her zaman kendisine büyük saygı duyduğum Ayşe Böhürler’in bu satırları, Türkiye’de özgürlük ve eşitlik yönünde gelişen sosyolojik dinamiğin bir özetidir. İnsanlar okuyacaksa, iş tutacaksa, dünyayı tanıyacaksa, özgürlük ve eşitlik de isteyeceklerdir.
Muhafazakâr iktidar
İSLAM medeniyetinin 12. yüzyıla kadar olan parlak döneminin bariz özelliği, biraz da kuvvetli merkezi otorite olmadığı için, fikir ve kanaat hürriyetinin bulunmasıydı. Yunan felsefesinden en çok tercüme yapan İbni Ebcer, dindar halife II. Ömer’in dostu ve özel doktoruydu mesela.
Otoriterlik ise içe kapanma ve kısırlık getirdi ve artık tek Gazali, tek İbn Rüşd çıkmadı.
Hilal Kaplan’a yapılan, nihayet, otoriter bir grubun çirkin bir davranışıdır. Daha önemli olan Martin Lipset’in “uzayan iktidarların otoriterleşmesi” dediği sürecin AK Parti’de de ortaya çıkmasıdır.
Halbuki, hem kesimlerin birbiri karşısında hem herkesin siyasi otorite karşısında özgür olması toplumsal barışın da sosyal gelişmenin de olmazsa olmaz şartıdır.

Yazarın Tüm Yazıları