Paylaş
“Bu seçimden bütün partilerin alması gereken mesajlar vardır, biz de AK Parti olarak kendi payımıza düşen mesajı aldık. Nedir mesaj? ‘Tamam, AK Parti’ye olan güven devam ediyor ancak şu hususlarda da daha dikkatli olmanız gerekiyor’ diye bize bir de not düşüyor vatandaş.”
Başbakan’ın bu sözleri umut vericidir. Fakat referandumdaki yüzde 51.4 evet oyu, hukuken geçerli olmakla birlikte, OHAL yetkileri kullanılarak, baskı yapılarak, muazzam masraflı ve devlet destekli bir kampanya ile sağlandı.
Alınacak ‘mesaj’ bundan sonra daha yüklü bir kampanya, daha ağır bir baskı olmamalı, aksine toplumdaki tepkileri anlamaya yönelik olmalıdır.
Yapılacak analizlerde baskı atmosferinin ve olağanüstü gürültülü kampanyanın toplumu nasıl etkilediği de araştırılmalıdır.
SUÇLAYICI, AYRIŞTIRICI DİL
İslamcı kesimin yüksek kaliteli iki yazarından bahsedeceğim.
Yeni Şafak’ta Kemal Öztürk, “tetikçi” denilen davranışlardan örnekler vererek “son yıllarda ortaya çıkan, suçlayıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici nefret dilinin” muhafazakâr camiada da rahatsızlık yarattığını yazdı. Sonuçların “bu yüzden” beklenilenin altında kaldığını belirtti. (21 Nisan)
Karar gazetesinde Hakan Albayrak “Pelikancılar”ın yayınlarından örnekler vererek bunların yarattığı tabloyu şöyle anlattı:
“Bu İslami midir, ahlaki midir, meşru mudur, doğru mudur? diye sorup duran ‘İslamcılar’dan kurtulup rahatça at koşturabilmek ve ilke namına ne varsa rahatça çiğneyip geçmek.” (21 Nisan)
Bu tablonun bir de muhalif kitlelerde oluşturduğu endişeleri düşünün.
İktidar yanlısı kalemlerin hepsi aynı değil, böyle uyarılarda bulunan başka değerli kalemler de var.
FAY HATLARI
İktidar gerçekten “propaganda teknikleri” anlamında değil de “yanlışlarını” bulma anlamında araştırma yapacaksa, öncelikle kentlerde, eğitimlilerde ve gençlerde “hayır”ların hayli yüksek olmasındaki “mesaj”ı doğru okumalıdır.
Siyaset sosyolojisinin temel bir bulgusudur; tedirginlik, endişe ve tepki duyguları kırsaldan çok bu kesimlerde ortaya çıkar.
Bu farklar toplumların fay hatlarıdır.
İktidar bu faktörleri araştıracaksa, ilk başvurulması gerekli bilimsel eser olarak, Seymour Martin Lipset’in 1959’da yayımladığı “Siyasal İnsan” kitabı ile başlamalıdır.
İktidar “mesaj”ı iyi tahlil ederek vatandaşların tamamını “terazinin aynı kefesinde” yani “eşit” kabul etmeye yönelmezse, kapsayıcı bir dil ve davranış geliştirmezse... Hele de son yıllardaki baskıcı politikalarını yeni sistemin verdiği adeta sınırsız yetkilerle uygularsa, korkarım ki Türkiye merkez-kenar kutuplaşmasının ötesinde gerilimlere sürüklenebilir.
Bu da siyaset biliminin bir uyarısıdır.
TEHLİKELİ KULVAR
Büyük siyaset bilimcilerinden Juan Linz, gelişmekte olan ülkelerde modern-geleneksel farkının sert surette politize edilmesi halinde ortaya çıkacak tehlikelere dikkat çeker.
Başkanlık sisteminde iktidar-muhalefet arasında keskin bir ayırım olduğunu belirterek “daha geleneksel ya da taşralı seçmenleri temsilen, onlardan aldığı desteği kentli ve modern kesimlere karşı kullanmanın” çok büyük sakıncalara yol açacağını anlatır.
Linz, bu fevkalade değerli makalesini 1990’da Journal of Democracy‘de yayınladı.
Bugün Türkiye’de iktidar böylesine tehlikeler yaratabilecek kulvardan kesinlikle uzak durmalıdır; diliyle, davranışlarıyla ve taraftarlarıyla...
Linz’in makalesinin Türkçesini merak edenler, Cem Akaş’ın Koç Üniversitesi’nden çıkan “Kritik Kavşak” adlı kitabına bakabilir.
Paylaş