Paylaş
Öğrenciler, memurlar, gazeteciler, işadamları, akademisyenler, hâkim ve savcılar...
Öyle ki, Başbakan da bu konuda sık sık uyarı yapma ihtiyacını duyuyor.
Tabii öncelikle meslektaşlarım... Bir Nazlı Ilıcak, bir Şahin Alpay, bir Ali Bulaç ve benzer birçok gazeteci tutuklu...
Sırf profesyonel olarak Cemaat medyasında yazdıkları için ve muhalefet ettikleri için “örgüt üyesi, yardım ve yataklık, darbeye teşebbüs” gibi suçlardan tutuklanmış bulunuyor.
Nazlı Ilıcak dün niye yasaklar döneminde Demirel’i savunmuşsa, tüm darbelere ve 28 Şubat’a karşı niye sert mücadele vermişse, niye Meclis’te “Dışarı!.. Dışardı...” diye saygısız sloganlarla karşılanan Merve Kavakçı’yı savunmuşsa, kendisini tanıdığım otuz beş senedir bütün davranışlarında aynı saikle hareket etti. “Cemaat”in karanlık “FETÖ” yönüyle bırakın bir suç ilişkisini, “iltisak ve irtibatı” bile olamaz, bir “mürit” olması hayal bile edilemez. Zaten “kaçabilir” diye tutuklandı, halbuki teslim olmaya geliyordu.
‘SUÇ İLİŞKİSİ’
Ali Bulaç Türkiye’de “İslam” kavramının “devlet” kavramından uzak durmasını savunan “sivil İslam, kültürel İslam” gibi kavramlarla anılan bir yazardır. “Cemaat”in devleti ele geçirmeye çalışan karanlık yüzüyle “iltisak ve irtibat”ı olamaz.
Şahin Alpay, kelimenin tam kitabi anlamında bir “liberal”dir. Türkiye’ye liberal filozof Karl Popper’i tanıtan birkaç isimden biridir. Profesyonel yazarlıktan başka, değil FETÖ, her hangi bir “cemaat”in adamı olamaz.
Yargı, iş dünyası, kamu görevi ve üniversitelerden atılan, tutuklanan onbinlerce insan...
Burada hukuken önemli olan bu kişilerin soru çalmak, kara para aklamak, imam hiyerarşinden emirler almak, adli kumpas yapmak, kamu yetkilerini Cemaat’in emrinde kullanmak gibi suç ilişkilerinin olup olmadığıdır.
İşte bu nokta da kuruların yanında çok sayıda yaş yanıyor; “suç” ilişkisi olmadığı halde herhangi bir sosyal ilişki türü yüzünden...
Bu karambolde solcu akademisyen ve YARSAV üyesi yargıçların da “yandığını” görüyoruz. Dilek Dündar’ın pasaportunun iptali, nasıl bir düşünceyle hareket edildiğini gösteren bir simgedir.
HUKUKİ DURUM
15 Temmuz, vahşi bir darbe girişimiydi. Sivilleri öldürdüler, Meclis’i bombaladılar... Genelkurmay’da bile örgütlendiklerine göre, “Artçı şoklar olur mu?” diye kaygı duyulmasını, bu sebeple kuru ve yaş demeden geniş çaplı gözaltı ve ihraçlar yapılmasını bir süre için anlamak mümkün.
Fakat artık hukukun, aklın, sağduyunun egemen olması gereken yere çoktan geldik.
Evet, KHK’lar “gözaltı süresini” 30 güne çıkardı, tutuklu-avukat görüşmelerine sınırlar getirdi... Fakat “tutuklama şartları”nı değiştirmedi, olağan kurallar geçerlidir.
Evet KHK yargıya başvurmayı sınırladı, bazı konularda ortadan kaldırdı. Fakat Anayasa’daki “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmü yürürlüktedir. KHK ile değil anayasayı, kanunları bile değiştirmek mümkün değildir.
HYK’ya dayalı olarak yapılan meslekten atma kararları da normal döneme geçildiğinde yargıya, en azından AİHM’ye gidecektir.
Yargıdaki FETÖ uru hem de kurunun yanı sıra yaşı da yakarak temizlendiğine göre yargı yolunun açılmasını iktidar da arzu etmelidir, toplumsal güven adına...
Sayın Başbakan, sizin vicdan ve itidal sahibi olduğunuza inanıyorum, konuşmalarınızda yaptığınız uyarılar söylemde kalmamalı...
“Kul hakkı”ndan sakınmak lazım. Artık birkaç tane değil, çok sayıda “yaş” yanıyor.
Paylaş