Paylaş
Büyük şairin İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitleri, Bülbül, Ordunun Duası gibi eserleri bizim milli tarihimizin en büyük destanları arasındadır. Âkif’i okumadan 1912-1922 arasında facialar içinde yoğurularak oluşan milletleşme sürecimizi anlamak mümkün değildir.
Tek Parti devri kültürel tarihimizde radikal bir kırılma dönemidir. Âkif hakkındaki fikirlerdeki kırılmalar da bu dönemle ilgilidir. Elbette Âkif “inkılabın şairi” olmadı, bu bir gerçektir fakat onu küçültmez. Hatta otorite karşındaki şahsiyetli duruşu yüksek bir karakterin ifadesidir.
Büyük Âkif’in Abdülhamid’i de eleştirdiğini, “istibdad”ın her türlüsüne karşı durduğunu da unutmamak gerekir.
Âkif’i sırf siyasi duruşuyla övmek de eleştirmek de onun hakkında dar görüşlülük olur. Âkif’in büyük bir düşünür olduğunu unutmamak gerekir.
MEDRESEYE ELEŞTİRİ
Safahat adlı eserinde “Şarklılık” dediğimiz düşünce ve davranış geleneğine Âkif’in yönelttiği eleştirileri bilhassa bugünkü İslamcılar çok iyi incelemelidir. Osmanlı devrinde her şey iyi imiş gibi bir ezber yanlıştır.
İşte Âkif’in “ilmiyye” denilen ulema kesimi ile “Bâb-ı fetva” denilen Şeyhülislamlık makamı hakkında yazdıkları: “Hele İlmiyye bayağdan da aşağ bir turşu/Bâb-ı fetva denilen daire ümmi koğuşu!”
Bir devlet, bir toplum bunların fetvalarıyla hayatını sürdürebilir miydi?
Âkif’in“Acem Şahı” ve “İstibdat” adlı şiirleri “istibdat” denilen boyun eğdirme kültürüne karşı kuvvetli eleştirilerdir. “Gel ey nâzende hürriyet” çığlığının sahibidir Âkif.
TAASSUP İLLETİ
Büyük Âkif, kuvvetli milli duygulara sahip bir İslamcıdır fakat siyasi bir propagandist değildir, siyasi bir slogan yazarı değildir, bir düşünürdür.
Âkif, çağımızda, “bir Gazali, bir İbni Rüşd, İbni Sina, Fahrettin Razi neden yok?” diye dev bir soruyu Müslüman zihinlere sokmaya çalışır.
Uzak tarihte “İbni Sina’ları yüzlerce doğurmuş” topraklarda, 20. Yüzyılda ay tutulunca insanların “kovalım şeytanı kalkın diyerek” sokağa çıkıp “dümbelek çaldığını” derin bir ıstırapla anlatır.
“Ya taassupları! O kadar maskaraca” diyerek bağnazlığı eleştirir.
Âkif uzak tarihte Gazali’yi de İbni Sina, İbni Rüşd, Râzi gibi akılcı düşünürleri de över. Âkif’in yaşadığı çağda övgüyle bahsettiği İslam düşünür de Muhammet Abduh ve İkbal gibi yenilikçi düşünürlerdir.
ESİN KAYNAĞI
Sünni geleneğin resim konusunda hayli soğuk olduğu bilinen bir gerçektir. Kelimenin hakiki anlamıyla dindar bir Müslüman olan Âkif, portresini yapması için ressam Feldman’a poz verdiği gibi, kızı Suat’ın da resim dersleri almasını sağlamıştır. Suat Hanım’ın resim hocası kimdi, biliyor musunuz? Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım.
Hatta Âkif kızının resim tahsili için Avrupa’ya gitme isteğini kabul etmiş fakat mümkün olmamıştı.
Âkif, “resimsizlik yüzünden” edebiyatımızda tasvir sanatının gelişmediğini de yazmıştır.
Bu konularda değerli edebiyatçımız Beşir Ayvazoğlu’nun “1924, Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi” adlı eserini hararetle tavsiye ederim.
Çağımızdaki siyasal İslamcılık, İslamiyeti siyasete, hatta siyasi aktivizme bağlayarak İslam düşüncesinin olması gereken zenginliğini fakirleştirmiştir. Âkif her kesimden hepimize yeni ufuklar açacak esin pınarlarımızdan biridir. Derin bir hürmet ve rahmetle anıyorum.
Paylaş