Paylaş
Bu bile siyasi bir ruhun, disiplinli bir siyasi hareketin göstergesi.
Salonda tek müzik ve tek slogan var: “Re-cep Tay-yip Er-do-ğan!”
Erdoğan’ın duygulu konuşmasını dinlerken, bazı konulardaki aykırı görüşleri bilinen Bülent Arınç’ın da gözleri yaşarıyor. Kitlesine mutlak olarak hâkim bir karizmatik lider.
Çankaya’ya çıktığında nasıl davranacağını şöyle anlatıyor: “Milletimiz bizi seçerse, AK Parti çatısı altında bir araya gelemeyeceğiz ama biz ezelden kardeşiz. Birbirimizden kopmayacağız. Partimizle, hükümetimizle birlikte hareket edeceğiz. Birlikte yürümeye devam edeceğiz. Bu bir veda değildir.”
KİME GÖREV VERİLİRSE
Bu, parlamenter sistemin öngördüğü partisiz cumhurbaşkanı tipi değil. Belli ki karizmatik lider, Çankaya’ya çıktığında partisini de hükümeti de yönlendirecek, hatta, karizmasının gücüyle yönetecek.
Buna göre bir bir hükümet ve parti yapısı düşünüyor. Kime vazife verirse, hükümete de parti yönetimine de onlar gelecek:
“Bu teşkilat içinde kendisine vazife verildiğinde, dava sancağını canı bilip, göğsünü siper edip gidecek nice kahraman var. Gözümüz arkada değil, davayı omuzlayacak kahramanların olduğunu biliyorum...”
Falanca kişi layıktır gibi görüşlere gerek yok... “Benlik davasına düşmeden, fitne fesat tuzağına düşmeden... kendisine görev verilen” kimler olacaksa, onlar gelecek hükümete de partiye de.
‘GENÇLER’ KİMLER?
Karizmatik liderin bu noktada gençlere seslenmesi, genç seçmenlere dönük bir seçim konuşmasının çok ötesindeydi. Hükümet ve partiye genç isimlerin geleceğinin işaretini veriyordu sanki:
“Gayemiz genç, dinamik bir yapıyla geleceğe yürümek...”
Ama Bülent Arınç, “Bu partiyi gençlere bırakmayız” dememiş miydi?!
Buradaki sorun yaş değil... Partinin kuruluşundan beri beraber çalışmış, tecrübe kazanmış isimler mi?... Yoksa karizmatik liderin siyasete soktuğu, tek dayanağı lider olan isimler mi? Mesele budur.
Erdoğan’ın konuşmasında başkanlık sistemi işareti var. Yeni bir anayasadan, erkler arası ilişkilerde yeni bir dengenin kurulmasından bahsediyor. Hatta anayasa değişmeden kamu kurumlarının halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının yeni konumuna uygun şekilde hareket etmesini öngörüyor.
Bunlar son derece ciddi sözlerdir, sistem tartışmalarına, anayasal gerilimlere yol açacak niteliktedir. Erdoğan’ın “göğsünü siper ederek gidecek” genç kadrolara ihtiyaç duyması sebepsiz olmasa gerek.
ABDULLAH GÜL FAKTÖRÜ
Türkiye’nin sorunu parlamenter sistem değildir. Aksine parlamenter sistem Türkiye’de yüz yıllık kökleriyle geleneği ve kültürü yerleşmiş bir sistemdir, temel bir istikrar faktörüdür. Başkanlık sistemi akademik olarak tartışılabilir fakat hiçbir şekilde ivediliği yoktur.
Türkiye’nin önündeki ivedi ve tehlikeli sorunlar Suriye ve Irak’tan, Ortadoğu’dan geliyor. “Orta gelir tuzağı”ndan geliyor. Ali Babacan’ın deyişiyle “tek çaremiz Avrupa Konseyi hukukudur, demokratik hukuk devleti”dir.
Bu bakımdan, ben Abdullah Gül’ün parti lideri ve başbakan olmasını hükümet için de Türkiye için de zorunlu görüyorum. Tansiyonun düşmesi, kutuplaşmanın aşılması, devlet kurumlarının anayasal görevleri yönünde sağlıklı çalışabilmesi, Türkiye’nin yakıcı sorunlarına siyasi akılcılıkla bakılabilmesi için.
Sayın Erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse, Çankaya’da görev yapabilmesi de normalleşmiş bir siyasi ortamda daha verimli olacaktır.
Türkiye’deki mevcut sorunlara ve kavgalara bir de anayasal sistem çatışmalarının eklenmesi ise ülkeye çok zarar vereceği gibi iktidarı da çok sıkıntıyı sokacaktır. Bunun kimseye yararı olmaz.
Paylaş