Paylaş
Tarihi ve kültürel olarak bir İslam düşmanlığı birikiminin bulunmadığı İsveç’te bile üç caminin yakılmış olması hastalığın boyutlarına bir örnektir.
Son olarak Kuzey Carolina’da üç Müslüman öğrenci vahşice katledildi: Deah Bereket, eşi Yusuf Muhammed ve baldızı Razan...
Katille aralarında bir otopark tartışması geçmiş olabilir fakat bu üç genç Müslüman olmasaydı bir otopark tartışması yüzünden böylesine vahşi bir cinayet ortaya çıkar mıydı? Otopark ihtimali bulunsa bile, katil Stephen Hicks’in tweet’lerinde görülen nefrettir asıl üzerinde durulması gereken sorun.
Deah Bereket’in hayat hikâyesini okudunuz mu? Hayat dolu, sosyal kişiliği güçlü, insani yardım konusunda son derece faal genç bir kadın... İslamofobi’nin gözünde fark etmedi, katletti işte!
ÇATIŞMA CİNNETİ
Samuel Huntington yirmi yıl önce “Medeniyetler Çatışması” tezini yayınladığında çok tartışıldı. Elbette yanlışları vardı fakat belli ki komünizmin çökmesinden sonra “Tarihin Sonu” gelmedi. Aksine yükselen dinsel ve etnik nefretlerle yeni bir “çatışmalar tarihi” yüzyılına girmişiz.
Batı’da da aşırı sağ hareketler yükseliyor.
Amerika’da Ne-Con’lar bu yüzyılın ürünüdür.
Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra aşırı sağ hiçbir zaman bu kadar güçlenmemişti. Fransa’da Le Pen’in partisi, tarihsel ve köklü sosyalistleri geçti!
Aşırı sağ genelde göçmen karşıtıdır fakat İslamofobi ve antisemitizm çok belirgindir. Özellikle de İslamofobi aşırı sağın motorudur.
Sadece Doğu’da değil, Batı’da da çatışma psikolojisi tırmanıyor.
YENİ BİR DİL
Bilhassa İslam kimliğinde hassasiyet sahibi Müslümanlar da şu gerçeği görmeli: İslam dünyasındaki kanlı olaylar, fanatizm örnekleri, din adına terör hareketleri İslamofobi’yi körüklüyor.
“Âlemlere rahmet” olarak tanımlanan bir dinin imajını bu fanatiklerin ne hale soktuklarını anlatmaya gerek var mı?
Elbette İslamofobi’yi eleştirmek ve İslamofobi’nin hukuken de “nefret suçu” olarak kabul edilmesi için çalışmak insani bir görevdir. Müslüman karşıtı öfke dili yerine, bir arada yaşama kültürünü ve karşılıklı saygıyı esas alan yeni bir dil geliştirmek de politikacıların, yazarların, çizerlerin, kamuya seslenen herkesin ahlaki bir görevidir...
Aynı şekilde İslamcı aydın ve politikacıların ahlaki görevi de nefret dili yerine birlikte yaşama dilinin gelişmesine çalışmaktır.
Bu konuda sorunlar var maalesef.
AYNAYA BAKMAK
Muhterem Hocamız Ali Bardakoğlu’nun İslamofobi konusunda Ahmet Hakan’a söylediği şu sözlerin altını çiziyorum:
“İslam dünyası hep ötekinin yapıp ettiklerine bakıyor. Oysa yapılması gereken aynaya bakmaktır. İslam dünyasında şiddet var. Mezhep çatışmalarında kan akıyor, birbirlerinin camilerini bombalıyorlar. Sünni ve Şii ulema bir araya gelip tavır alamıyor. Aksine kendi mezhep mensuplarını haklılaştıran karşıt fetvalar yayınlıyorlar. Çeşitli âlimler sürekli cihat, tekfir ve canlı bomba fetvaları veriyorlar. Bütün bunlar sorunu büyütüyor.” (Hürriyet, 14 Ocak)
Bırakın Ortadoğu’yu Türkiye’de bile kaç ses yükseldi böyle?!
Batı’da cami bombalandığı, Müslümanlar katledildiği zaman elbette yüksek sesle protesto... Fakat İslam dünyasında mezhep taassubuyla cami bombalandığında, katliam yapılıp kafa kesildiğinde, kadın kırbaçlandığında bunu “dış güçler”e hamletmek!
Püf noktası bu zihniyet problemidir. Çözüme buradan başlamak lazım. Fakat İslam’ı siyasete indirgemek böyle bir zihniyet atılımını engelliyor, çatışmayı körüklüyor.
Paylaş