Paylaş
Böyle gelişmelerin olabileceğini altmış sene önce Pakistanlı âlim merhum Fazlur Rahman öngörmüş ve uyarmıştı. 1966’da yayınladığı ‘İslam’ adlı kitabında gelenekteki tasavvufi derinliğin kaybolmasıyla ortaya çıkan tipleri şöyle anlatmıştı:
“Eski tasavvuf tarikatlarının derinliğinden, dolayısıyla hoşgörüsünden mahrum olan bu kuruluşlar, zümreleşme, dar kafalı ve hoşgörüsüz olma eğilimini göstermektedirler. Hatta komünizme ve faşizme ait usulleri almakta ve devletin varlığını tehdit etmektedirler...”
1960’larda İslam dünyasında sadece milliyetçi ve sosyalist akımlar aktifti. Fazlur Rahman, basit olaylardan böyle bir tahminde bulunmuş olmalı. Fazlasıyla gerçekleşti maalesef.
DİN-KANUN FARKI
Bu yönelişlerde “din algısı” çok önemli bir sorunudur. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, Din Şûrası’ndaki konuşmasında bu sorunu şöyle tasvir etmişti:
“Dini metinleri birer kanun metni gibi algılayan bu anlayış, din adına baskı, şiddet ve zulüm üretilmesi gibi yanlış sonuçlar doğurmuştur...”
Dini böyle anlamanın yarattığı ahlaki ve manevi tahribat konusunda da şunları söylemişti:
“Bu anlayış; ibadetlerdeki içtenliğin yaşanması, Allah sevgisinin mahlukata şefkat olarak yansıtılması, yaratılanın Yaradan’dan ötürü hoş görülmesi, insanları rahatsız ve huzursuz etmekten sakınılması gibi ahlaki hassasiyetlerin kaybolup gitmesine, yerine, din adına baskı, şiddet ve zulüm üretilmesi gibi yanlış sonuçlar doğurmuştur.”
Türkiye’de dinin siyasette fazlaca kullanılmasıyla ahlaki içeriğin aşınması arasındaki bağlantıyı samimi dindarların hassasiyetle düşünmesi gerekir.
CİHADİZMİN DOĞUŞU
Çağımızda bu din anlayışı, hâlâ yaygın Selefi medreselerde öğretilmektedir. Özellikle çatışmalı bölgelerde, geleneksel bilgelikten mahrum “yeniyetme” genç Müslümanlar, akıllarınca cihada kalktıklarında, “kanun metni gibi algıladıkları” dini metinleri, “komünizme ve faşizme ait usullerle” uyguladılar.
Afgan mücahitleri Amerikalılardan gerilla eğitimi almışlardı. Ruslar Afganistan’dan çekilince silahları birbirlerine yönelttiler! Bir kısmı da nerede çatışma varsa oraya gitti. Çeçen mücadelesini vahşetle zehirlediler, oradan Irak ve Suriye’ye...
Amerikan mahkemesinin kölelikle ilgili bir kararını okuyunca “O zaman öyleymiş” dersiniz. Bunlar dini metinlerdeki benzer ifadeleri, mazlum Ezidi kadınlarını cariye (kadın köle) yaparak uyguladılar, kitlelere katliam yaptılar!
Dünya literatüründe “cihadizm” böyle yerleşti. İslamofobiyi körükleyerek.
DİN EĞİTİMİ
Osmanlı geleneğinde medrese değil militan, aksine, itaatkâr devlet memuru yetiştirdi. Cumhuriyet’in Diyanet ve İmam Hatip projesi, hem geleneğin hem seküler bilgilerin öğretilmesiyle Türkiye’yi Ortadoğulaşmaktan kurtardı.
Yakalanan IŞİD militanlarının düzenli ve resmi dini eğitimleri yoktur. Psikolojik olarak dini bir heyecan hissettiklerinde, niye mesela fakirlere yardım değil de, “cihat” cazip geliyor bunlara?!
Din siyasallaştırılmış, çatışma körüklenmiş olduğu için!
İslam’ı siyasallaştıranların ağır vebali!
IŞİD’lerin büyük tehlike olması için geniş tabana sahip olması gerekmez. Sıkı istihbarat ve emniyet tedbirlerinin yanında, bütün ilahiyatçılarımız, siyaset için bol bol İslami kavramları kullanan politikacılarımız IŞİD’in sadece eylemlerini değil, dayandığı din algısını da eleştirmelidir.
Bu akşam saat 21.00’de CNN Türk’te Eğrisi Doğrusu programında Muhterem Hocamız Prof. Ali Bardakoğlu ile bu konuları konuşacağız.
NOT: Fikir adamı ve gazeteci ağabeyimiz, Çetin Altan’a rahmet diliyorum, Altanların acısını paylaşıyorum.
Paylaş