Paylaş
İşte Arap toplumları da diktatörlere karşı çıkıyordu, nihayet Ortadoğu’ya da demokrasi gelecekti.
17 Aralık 2010’da Tunus’ta diktatörlüğü protesto için Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlayan hareketler, birçok kimseye Doğu Avrupa toplumlarının 1989’da komünist diktatörlüğe karşı ayaklanmasını hatırlatmıştı.
Yüksek eğitimli ve önemli ölçüde modernleşmiş olan Doğu Avrupa toplumlarının komünizme karşı ayaklanmasıyla, Ortadoğu’da henüz kabile, mezhep, cemaat ve militarizm kimliklerini aşamamış toplumların ayaklanması benzer sonuçlar doğurabilir miydi?!
Fakat eski ABD Başkanı George W. Bush, belki de Irak’a yaptığı kanlı işgalin kompleksiyle şöyle diyordu:
“Arap Baharı, otoriter Sovyet komünizminin çökmesinden bu yana otoriter rejimlere karşı en büyük ayaklanmadır...” (15 Mayıs 2012)
‘YÜZYILLIK PARANTEZ!’
Bizde özellikle İslami kesimde büyük bir heyecan doğmuştu.
İktidarın sözcüleri ve gazete manşetleri “Yüzyıllık parantez kapanıyor” diyorlardı. (Yeni Şafak, 1 Mart 2013)
Evvela “yüzyıllık parantez” sözü sosyoloji bilimine aykırıydı, bir olgu yüzyıl devam eder de etkileri olmaz mı?
1900’lerin ilk çeyreğinde çizilmiş sınırlar bozulabilirdi ama altından Osmanlı coğrafyası mı çıkardı?!
Hayır, işte ortaya çıkan bir vahşet tablosudur.
Tabii ki, “diktatörlere karşı halkın yanında yer almak” doğru bir prensipti.
Fakat ölçülü hareket etmek, “ya ortaya bir bataklık çıkarsa” diyerek ihtiyatlı davranmak gerekirdi.
İşte Mısır ve Suriye politikalarımız kimseye ve Türkiye’ye hiçbir yarar getirmedi.
Yükselen de kadim Osmanlı kültürü değil, kanlı Selefi ve etnik milliyetçi örgütler oldu.
ORTADOĞU KİMLİKLERİ
Elbette ben de Arap Baharı’ndan ümitlenmiştim.
Fakat 19. yüzyıl Avrupa’sındaki kanlı kimlik ve sınır savaşlarını, kanlı Balkan milliyetçiliklerini, vahşi Lübnan içsavaşını hatırlatarak şöyle yazmıştım:
“Sorun, demokrasi geleneği olmayan bu coğrafyada muhalefetlerin de karmaşık olması ve siyasi fikirlere değil, karşı-kimlik duygularına dayanmasıdır. 21. yüzyıl Ortadoğu için siyasi depremler yüzyılı gibi görünüyor. Fukuyama, Sovyetler çökünce ‘Tarihin Sonu’ demişti. Korkarım kimlik ve sınır savaşlarıyla 19. yüzyıl Ortadoğu’ya geri gelecek. İnşallah yanılıyorumdur.” (Hürriyet 7 Ağustos 2012)
Belli ki Ortadoğu sorunları uzun yıllar devam edebilecek.
Hele de Suriye’deki durumun tam bir ‘Selefi Cihadizm’, mezhepçilik ve etnik milliyetçilik boğazlaşmasına dönüşmüş olması çözümün kolay olmayacağını gösteriyor.
Oradaki her yangının ateş topları Türkiye’ye düşüyor, düşürülüyor.
SURUÇ’TAKİ VAHŞET
Suruç’taki vahşi katliamın faili IŞİD canavarıdır.
Diyarbakır’da seçimlerden bir gün önce HDP mitinginde bomba patlatan da IŞİD mensubu robotlaştırılmış bir gençti.
11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’daki korkunç saldırıyı yapanların başka bir kesimden olması, Ortadoğu’daki bütün psiko-manyak terör hareketlerinin Türkiye’yi hedef alabileceğini gösteriyor.
İstihbarat zaafı, sayıları iki milyonu geçen sığınmacı hareketlerinin yarattığı denetim zorlukları, sınır güvenliğini sağlamadaki sıkıntılar...
Bunlar çok uzmanlık konularıdır fakat yetkilileri uyarmak, sıkıştırmak gerekir.
Temel sorun Afganistan’dan Yemen’e, Kuzey Afrika’ya ve güneyimize kadar, şu veya bu adla ortaya çıkan radikal “Selefiyeci Cihadist” terör potansiyelidir. PKK’nın terör tehdidiyle birlikte düşünürsek Türkiye’nin önünde sıkıntılı yıllar görünüyor maalesef.
Yarın devam edeceğim.
Paylaş