Paylaş
Bu bir ölçüde anlaşılabilir, fakat fotoğrafın tamamını görmeye çalışmak gerekir.
Raporda iktidarın demokratik yöndeki icraatı, mesela demokratikleşme paketi ile üçüncü ve dördüncü yargı paketlerinden ve askerin siyasete artık karışmamasından övgüyle bahsediliyor.
Aynı zamanda iktidarın basına baskı yaptığı, Sayıştay’ın performans denetiminin kısıtlandığı, Gezi olaylarında hükümetin “kutuplaştırıcı” davrandığı da belirtiliyor.
Gerçekten, iktidarın demokrasiyi geliştiren bir yönü olduğu gibi baskıcı ve çatışmacı bir yönü de var.
AKTİF VATANDAŞLIK
Raporun çok önemsediğim bir yönü, Türkiye’de “aktif ve canlı vatandaşlık olgusunun ortaya çıkışını” vurgulamasıdır.
İttihat ve Terakki’nin kurucularından İbrahim Temo, anılarında, Rumeli’deki gayrimüslim vatandaşların aktif, Müslüman vatandaşların ise “büyüklerimiz bilir” diyerek pasif davrandıklarını yazmıştı. Nitekim mağlubiyet yıllarında direnmemiş, göç yollarına düşmüşlerdir.
Yüzyılların toplumsal kültür sorunudur bu.
Fakat eğitim, şehirleşme, dışa açılma, piyasa ekonomisi gibi sosyolojik dinamikler geliştikçe “aktif ve canlı vatandaş” tipi güçleniyor çok şükür.
Bu olguyu Tek Parti devrini eleştirirken dile getirmek muhafazakârların hoşuna gider, haklıdırlar da... Fakat iktidarı protesto için Gezi olaylarını yapanlar da bu “aktif ve canlı vatandaşlar”dır. Raporda bu gerçek belirtiliyor ve “hükümet uzlaşıdan uzak, vatandaşları, sivil toplumu ve iş dünyasını kutuplaştırıcı bir tutum içinde olmuştur” denilerek eleştiriliyor.
ÖZGÜRLÜK VE BASKI
Evde oturan itaatkâr annelerinden farklı olarak özgürlüğü için mücadele eden türbanlı kadınlar “aktif ve canlı vatandaş”tır ve iktidarın bu konuda özgürlükçü davranması elbette isabetlidir. Fakat Gezi’de, şiddet hariç, protesto eylemi yapanlar da “aktif ve canlı vatandaş”tır, iktidarın baskıcı davranması ise raporda belirtildiği gibi “kutuplaştırıcı” bir tavırdır.
Basında da böyle: Basın özgürlüğünün genişlediği alanlar vardır, kanunlar liberalleştirildiği için ve özgürlük anlayışı genişlediği için... Fakat raporda belirtildiği gibi, iktidarın elindeki kamu gücünü kullanma tarzından kaynaklanan bir “baskı” ve “otosansür” de vardır.
SAYIŞTAY DENETİMİ
Sayıştay denetimi öteden beri titizlendiğim bir konudur. Sayıştay’ın denetimini kısıtlayan yasayı Aralık 2012’de Anayasa Mahkemesi oybirliğiyle iptal ettiğinde, “Devrim gibi” diyerek iptal kararını alkışlamıştım. (31 Aralık 2012)
Gerçekten, Sayıştay’ın hem mali anlamda hem “performans denetimi” anlamında devlet kurumlarında yapacağı denetimlerin raporları Meclis’i ve kamuoyunu bilgilendirir. Bu raporlar kısıtlı olursa Meclis denetimi yapılamaz. Onun için Sayıştay, modern devletin en önemli kurumlarından biridir, bizde 1862’de Abdüzaziz zamanında kurulmuştur; köklü bir kurumumuzdur.
İlerleme Raporu’ndaki şu satırların altını çiziyorum:
“Kamu harcamalarının TBMM tarafından denetlenmesi ile ilgili ilerleme kaydedilmemiştir...
2013 bütçe görüşmelerinde kamu harcamaları yönetimi ile ilgili yeterli bilgi verilmemiş ve bu da Sayıştay’ın yasal görevinin zayıflamasına neden olmuştur...
Nisan 2013’te kabul edilen yasa, Sayıştay’ın hükümetle ilgili her türlü denetimi yapabilmesine olanak sağlasa da kamu reformunun önemli bir bileşeni olan performans denetimi yapılmamaktadır.”
İlerleme raporlarını daima ciddiye almak gerekir.
Paylaş