Paylaş
“Sayın Gül doğru söylüyor, aynı fikirdeyiz. Düşüncelerimiz aynı. Cumhurbaşkanı ile aynı şeyleri söylemişiz. Demek ki bir çift başlılık yok. Herhangi bir fikir ayrılığı yok bu konuda. Aynı şeyleri söylemişiz zaten ve söylüyoruz.”
Merkel olumlu yönde
Merkel’le bu görüşmeniz, öncekilere göre daha mı iyiydi? Buna Başbakan şöyle cevap verdi:
“Göreceğiz bakalım, neticeyi almadan bir şey diyemeyiz. Ama ben kendisini daha pozitif gördüm... Bakanlarımıza bazı talimatları beraberce vermiş olmamız da bunu gösteriyor. Mesela, bölücü terör örgütüyle alakalı olarak, içişleri bakanlarımıza verdiğimiz talimat. Keza vize ile alakalı olarak. Ayrıca, hem Türkiye’de hem de Almanya’da açılması planlanan Türk-Alman Üniversitesi’yle ilgili olarak. Kendisine de söyledim, üniversite hususunda teknik sorunlar dahil her sıkıntıyı mutabakatla pekâlâ çözebiliriz. Biz her şeye hazırız.”
Suriye Sorunu
Suriye’de Esad rejiminin ömrü uzuyor mu? Erdoğan “Esad, bir hayal âleminde, ben bu işi kotarırım diyor. Ama siyasi tarihe baktığımız zaman hiçbir siyasi iktidar halka rağmen kalıcı olamaz” diye cevap verdi. Muhalefetin 20 aydır gittikçe güçlenen bir direnişi başarıyla sürdürdüğünü, bir çok yerin kontrolünün muhaliflere geçtiğini belirtti. Rejimin elindeki tek gücün uçak ve helikopterler olduğunu, halkı bunlarla vurduğunu anlattı. Esad’ın kimyasal silah kullanmasına insanlığın izin vermeyeceğini söyledi.
Erdoğan Suriye meselesinin NATO boyutunu Merkel’le görüştüğünü, Merkel’e “Bu sıkıntı aynı zamanda NATO’nun sıkıntısıdır, bu husustaki hassasiyetinizi gündemde tutmanız lazım; yaklaşımlarınızı buna göre daha ileri dereceye taşımanız lazım” dediğini anlattı.
Suriye’de bir ‘insani yardım koridoru’ açılması konusu sorulduğunda Başbakan “İnsani yardım koridoru yok ama STK’ların çabaları var. STK’lar bazı yerlere çeşitli şekillerde insani yardım ulaştırabiliyorlar. Mesela Almanya’daki bazı STK’ların, Kurban Bayramı’nda orada ciddi sayıda kurban kesilmesini sağladıklarını öğrendim. Muhtemelen para göndermişlerdir, kesimler orada yapılmıştır” dedi.
İsrail ve Almanya
Türkiye-İsrail ilişkilerinin “daha iyi bir noktaya taşınması konusunda Sayın Merkel’in bir ricası olduğunu” belirten Erdoğan bunun için Türkiye’nin üç şartını Merkel’e tekrarladığını söyledi: İsrail’in özür dilemesi, tazminat ödemesi ve Gazze’deki ambargoyu kaldırması... Erdoğan, Netanyahu’nun aynı amaçla “çok ilginç kişiler”i devreye soktuğunu, onlara da bu üç şartı anlattığını belirten Erdoğan şöyle konuştu: “Biz Filistin’de insanlığın açık hava hapishanesinde tutulmasına razı değiliz. Bizzat gittim gördüm oranın halini. Eğer gerçekten küresel barış istiyorsak -ki Amerika’nın tezi budur- gelin bu işi çözelim.”
Kuzey Suriye
Başbakan’a Suriye’deki Arap-Kürt çatışmasını ve PYD’yi sorduğumuzda şunları söyledi:
“Suriye’nin Irak gibi olacağına ihtimal vermiyorum, biz de burada böyle bir senaryonun oynanmasına müsaade edemeyiz. Bunu Barzani’ye de söyledik, bunu bilmesini istedik. Barzani ise öyle bir şey olmadığını, olamayacağını, hatta PYD’nin PKK olmadığını anlatmaya çalıştı bize. Böyle bir şey olması halinde tavrımız Irak gibi olmaz dedik.”
Başbakan şartlar uygun olursa Mahmut Abbas’la birlikte Gazze’yi ziyaret etmeyi düşündüğünü de söyledi.
Hollande’ı göreceğiz
Merkel’in 25 Şubat’ta Türkiye’ye yapacağı ziyaretle Türkiye-AB ilişkileri yeni bir ivme kazanabilir mi?
“Beklentimiz o yönde. Fevkalade bir durum olmazsa Sayın Merkel o tarihte Türkiye’yi ziyaret edecek. Ondan önce 30 Kasım’da Almanya ve Türkiye’nin dışişleri bakanları bir araya gelecek. İki ülke arasında Stratejik Konsey gibi bir şey oluşturmak istiyoruz. Merkel’in ziyareti ile bu ilişkileri zirveye taşıyalım istiyoruz. AB konusunda da Merkel’in tavır ve hareketlerini önceki dönemlere oranla çok daha olumlu gördüm. Dikkat edildiyse yaptığımız ortak basın toplantısında, imtiyazlı ortaklık vurgusu yapmadı, hatta es geçti. Oysa daha önceleri sıklıkla bu seçeneği vurgulardı. Hollande ile Meksika’da yaptığım görüşme de olumlu geçmişti. Hollande bir Sarkozy değil. Artık önceki Fransa yok. Bu anlamda Hollande’ın Türkiye’ye gelecek olması da önemli. Hollande’ın tavrını, ziyareti sırasında daha net göreceğiz.”
Schröder ve Chirac’ın Türkiye’yle yaklaşımından övgüyle bahseden Erdoğan “Sarkozy Türkiye’ye karşı hiç pozitif olmadı. O yıllar kayıp yıllar oldu resmen. Sarkoyzy ile AB de çok şey kaybetti. AB o dönemde kan kaybetti. Bugün geldiği nokta da onunla ilgili” diye konuştu.
Erdoğan Avrupa’da ekonomik kriz içindeki ülkelerden Almanya’ya “kalifikasyonu yüksek elemanların” göç etmeye başladığını söyledi, “AB içinde istediği yere gidebilir, orada istihdam arayabilir. Onlar da en uygun yer Almanya diyerek geliyorlar” dedi.
AB için tarih?
Türkiye’nin tam üyelik için “ilanihaye” bekleyemeyeceğini vurgulayan Erdoğan şunları söyledi: “Türkiye olarak şu anda biz, şu anda AB’ye üye 27 ülkenin yarısından fazlasından çok daha uygunuz AB müktesebatına. Ama bize çok farklı engeller çıkarıyorlar... Kıbrıs diye bir devlet olmadığı halde AB’ye aldılar. Schröder, ‘Bu konuda Türklere yapılan şey ahlaksızlıktır’ demişti. Merkel de, Güney Kıbrıs’ın alınması hataydı’ demişti. Türkiye 50 yıldır kapıda bekletiliyor. Bu elbette sonsuza dek böyle gitmez. Bir noktada artık AB, Türkiye’yi kaybetme noktasına gelebilir.”
Erdoğan, kendisine “Niye AB’ye giriyorsunuz” diye ‘takılan’ Putin’e “Espirili bir cevapla, siz Şanghay Beşlisi’ne alın, biz de çıkalım” dediğini hatırlattı.
18 yaş tartışması
Başbakan, 12 AB ülkesinde seçme ve seçilme yaşının 18, bunun dışında 10 ülkede seçilme yaşının 21 olduğunu belirterek Türkiye’de de seçilme yaşının aşağı çekilmesini savundu. 21 yaşa inmesi ihtimalini sorduğumuzda tepki göstermedi. Erdoğan gençliğin önemi vurgulayarak “neden en az üç çocuk” istediğini anlattı:
“Ekonominin temel unsuru insandır. Bu yüzden ne kadar çok insanı ne kadar çeşitli süreçlere dahil edebilirseniz o kadar iyi. Bugün Almanya’da nüfusu gençleştirmek için pek çok teşvik veriliyor, bir işe yaramıyor. Ruslar da aynı durumda. Bizde de az çocukla, hatta tek çocukla yetinme eğilimi başladı. Bu eğilim değişmezse, 2037’de Almanya gibi oluruz; genç ve dinamik nüfusun yerini yaşlı nüfusun alması kaçınılmaz hale gelir.”
Azami müşterek
Dört parti ile anayasa yapma umudunun her geçen gün azaldığını belirten Başbakan şöyle konuştu:
“Buna rağmen bu konuda kararlı ve azimli bir biçimde süreci devam ettirmek gerektiğini düşünüyorum. Masadan kaçmak yok. Bizim tavrımız net. Burada ‘azami müşterek’ sağlayabilmek önemli. Dikkat edin asgari müşterek değil, azami müşterek. İlla dört parti bir araya gelsin diye bir şey de yok. Eğer CHP gelirse CHP ile yaparız; MHP gelirse onunla yaparız. Önemli olan azami müşterek. Yeter ki yamalı bohça olmasın. Yeni bir anayasa olsun.”
Paylaş