Diktatörlükle Selefilik arasında

Mısır’da ortaya çıkan İslam, laiklik, hürriyet, eşitlik, Hıristiyanların statüsü gibi tartışmalar, fevkalade önemli...

Haberin Devamı

Hem siyasi bakımdan, hem “İslam” ve “değişim” kavramları arasındaki etkileşim bakımından.
Bu konuyu analiz etmek için SETA’nın “Mısır, Siyaset Haritası” adlı araştırmasından iki örnek aktaracağım:
Ortodoks Kıptiler, mutaassıp Müslüman Selefiler...

KIPTİLER VE SELEFİLER

İslami akımların yükseldiği Mısır’da Kıptiler, mevcut eşit vatandaşlık statüsünün devam etmesini, kendilerine fıkıh kitaplarındaki “zımmî” muamelesinin yapılmamasını istiyorlar. (Sf. 20)

Fıkıhtaki ve tarihteki zımmî statüsünde, Müslüman olmayanlar sivil haklara sahiptir fakat siyasi eşitlikten mahrumdurlar, ikinci sınıftırlar. Farklı din mensuplarının sivil haklara da sahip olmadığı eski Avrupa’ya göre bu, tarihte ileri bir anlayıştı. Klasik Osmanlı modeli böyleydi. Fakat modernitenin getirdiği “eşit vatandaşlık”la hiçbir şekilde bağdaşmaz. Kıptiler bunun geri gelmesinden endişe ediyorlar.

Diğer örnek; Tunus’ta da Mısır’da da “ılımlı İslam”ın başındaki bela olan Selefilerdir. SETA araştırmasında bunların “şeriatı tüm ilkeleriyle uygulama, hırsızlık ve zina gibi suçlarda el kesme ve recm gibi cezalar”ı istediği belirtiliyor. (Sf. 13)

İHVAN ANAYASASI

İhvan’ın yürürlüğe koyduğu Mısır anayasasında ise 5. maddede, “Egemenlik halkındır” hükmü var. 6. maddede “Politik sistem demokrasiye, şûra prensibine ve eşitliğe dayanır” deniliyor. İhvan anayasasının 8, 33 ve 64. maddelerinde vatandaşların “eşit” olduğu vurgulanıyor. Bunlar kesinlikle fıkıhla ilgisiz, modern, seküler hükümlerdir. Bunları kabul etmeden demokrasi olmaz zaten.
Mısır’da İhvan’ın, Tunus’ta Nahda’nın bu ilkeleri kabul etmesi İslam düşüncesindeki değişimin yönünü göstermek bakımından fevkalade önemlidir: İtikaden dindar fakat siyaseten seküler yönelişlerdir bunlar. Selefiler, referandumda İhvan’ın anayasasına ret oyu kullandılar!
Onun için, İhvan ve Nahda’yı Selefiler gibi görmek yanlıştır; bunları Selefiler gibi göstermek darbecilerin işine geliyor. Selefiler ve Suudiler darbeyi destekledi zaten.

OSMANLI TECRÜBESİ

Fatih Kanunnamesi’nde “el kesmeyeler” diye hüküm bulunduğunu, modern hukuktaki gibi hırsızlık suçunun ağırlığına göre cezaların derecelendirildiğini hatırlatmalıyım. Recm zaten bütün İslam tarihinde çok ender görülür.
Türkiye, Tanzimat’la “eşit vatandaşlık” ilkesini ilan etti. Hak ve ödevlerin eşitliğini yasalaştıran Vatandaşlık Kanunu 1855’te çıkarıldı, 1876 Anayasası ile bu vurgulandı. “Vatandaş” kavramı, temel hukuki ilke olarak Âli Paşa’nın, Mithat Paşa’nın resmi yazılarında, Abdülhamid’in Meclis’i açış konuşmasında vurgulandı. Cumhuriyet “vatandaşlık” kavramı üzerine kuruldu.
Türkiye’de “vatandaşlık” kavramı, demokrasiden önce ve daha köklüdür.
Bugün Türkiye’nin ekonomide ve demokraside de en ileri İslam ülkesi olmasının temelinde böyle köklü, uzun tarihi birlikler vardır.

EN BÜYÜK KÖTÜLÜK

Ortadoğu ülkelerindeyse sömürgecilik, “vatandaşlık” kavramını 20. yüzyılın neredeyse ilk yarısına kadar engelledi. Kamusal muşruiyet için tarihsel bir zemin olmadığından bu toplumlarda ya kanlı diktatörlükler, müstebit krallar “sükûnet” sağladı... Ya da diktatörlükler devrildiğinde, ortaya meşruiyet krizi ve kaos çıktı. İşte demokrasi sürecine girmiş Arap ülkelerinden hiçbirinde “kamu düzeni” sağlanamıyor.
Arap Baharı denilen köklü ve kaotik değişim sürecinde, geniş kitlelere dayanan siyasi hareketler, ılımlı İslam denilen hareketlerdir. Sandıktan çıkan bu hareketlere imkân verilmelidir. Demokrasi ve ülke yönetimi gibi ‘seküler’ tecrübeler kazanmalarının darbelerle engellenmesi korkunç bir hatadır.
İçinden geçilen uzun ve kaotik değişim sürecinde, bu toplumlara yapılacak en büyük kötülük, onları diktatörlerle Selefiler arasında sıkıştırmaktır.
Darbecilerle kör Batılılar yapıyor bunu!

Yazarın Tüm Yazıları