Paylaş
Bir hukuk devletinde Anayasa Mahkemesi türündeki kurulların “yeniden yargılama” yapması düşünülemez. Çünkü anayasal yargı ve adli yargı çok ayrı şeylerdir. AİHM de Anayasa Mahkemesi de adli mahkeme ve Yargıtay yerine geçerek “yeniden yargılama” yapamazlar: “Yeniden yargılama”da olduğu gibi delillerin takdiri, suçun vasıf ve mahiyeti gibi konulara bakamazlar, onay veya bozma kararı veremezler. Yaptıkları tek şey, adil yargılanma hakkına uyulup uyulmadığına bakmaktır. Hukuki sonuçları farklıdır.
TELEFON DİNLEME
Türkiye’de asıl sorun, yasadışı telefon dinlemeleridir. Kimlerin kimleri yasadışı dinlediği belirsizdir. Bir bakıma herkes bu tehdit altındadır. Cumhurbaşkanı’nı bile dinliyorlarmış... Fethullah Gülen’i dinleyip telefon konuşmalarını yayınlayanlar da var!
Yasadışı dinlemeleri önlemeye çalışmak yerine, organize suçları takip etmek için hâkim kararıyla telefon dinlemeyi son derece zor hale getirmek, suç takibini ve delil toplanmasını zorlaştırmak demektir.
Yapılması gereken, organize ya da örgütlü suçlar hakkında savcıların yasal telefon dinleme yoluyla delil toplamasını, AİHM içtihatlarındaki “etkin soruşturma” ilkesine uygun şekilde yeniden düzenlemektir, çekidüzen vermektir.
YÜRÜTMEYE BAĞLI SAVCILIK
Başbakan’ın anlattığına göre, savcıların delil toplamak için doğrudan adli kolluğu kullanması mümkün olmayacak, vali veya emniyet müdürünün iznine bağlanacak! Suç izlerine rastlayan savcıların, doğrudan adli kolluğa emir vererek delil toplaması mümkün olmayacaktır. Başbakan’ın deyişiyle, “Birinci derecede validen yetki isteyecek... Emniyet müdürünün altında herhangi bir kişiyle bu tür adli kolluk süreci adımı atılamayacak”tır!
Bu, açıkça savcıların “delil toplama” yetkisini yürütmenin iznine bağlamaktır. Tartışmasız şekilde kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Hâkimleri İçişleri Bakanlığı memuru yapmaya ihtiyaç yok, hâkimlerin bakacağı dosyalara girecek deliller yürütmenin süzgecinden geçecektir!
Halbuki bu iktidar reformist olduğu ve AB standartlarını benimsediği ilk iki döneminde Adli Kolluk Yönetmeliği’ni ve CMK’yı çıkararak, 2010 referandumuyla da adliye müfettişlerini Bakanlıktan alıp HYSK’ya bağlayarak kuvvetler ayrılığı yönünde önemli adımlar atmıştı. 2010 ve izleyen AB İlerleme Raporları’nda bu açıkça belirtilir.
Bugün tam tersine gidiliyor.
SİSTEMİ ZORLAMAK
17 Aralık soruşturması üzerine alelacele Adli Kolluk Yönetmeliği ters yönde değiştirildi... Danıştay 10. Dairesi 28 Aralık’ta yürütmeyi durdurma kararı verdi. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu 17 Ocak’ta bunu onaylayarak, Anayasa’ya aykırı olduğunu tescil etmiş oldu. Fakat iktidar, yönetmelikle yapamadığını, hatta daha kötüsünü, kanun çıkararak yapmak istiyor.
Evet, daha kötüsü; çünkü yönetmelikte savcıların soruşturmalar hakkında vali ve emniyet müdürüne bilgi vermesi hükmü getirilmişti, şimdi kanun çıkararak, savcıların soruşturma için harekete geçmelerini vali ve emniyet müdürünün iznine bağlıyor.
Dahası, Danıştay kararlarına ve var olan CMK’ya aykırı olarak emniyet müdürleri, savcıların adli kolluğa verdiği soruşturma emrini polisin yerine getirmesini engelliyorlar.
Ya bir de böyle bir kanun çıkarsa?! Allah korusun, böyle bir şey olamaz.
Sistemi hele de kuvvetler ayrılığını bu kadar zorlamak çok yanlıştır. Çözümleri, kuvvetler arası denge ve denetimi bozmadan aramak gerekir.
Paylaş