Paylaş
Dünya Bankası böyle diyor. TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik de şöyle diyor:
“Türkiye ekonomisinin artık hızlı kredi artışı ya da likidite bolluğu ile büyümesinin sonuna geldik.”
Bundan sonra “orta gelir tuzağında” dolanıp durmak istemiyorsak tek yol verimlilik artışı, teknoloji, eğitimli işgücüdür.
EĞİTİM, KÜLTÜR, FAİZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan Borsa İstanbul’un gong töreninde, ”eğitim, kültür politikaları ve reel faizin düşürülmesi konularında başarısız olduk, bu bir özeleştiridir” diye konuşmuştu.
Faiz benim konum değil fakat tarihten bir hatırlatma yapmak isterim.
Kanuni Süleyman zamanında Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin fetvasıyla faiz yüzde 12 civarında iken merkantilist Avrupa’da yüzde 3-4 civarında idi!
Sebep Osmanlı’nın “faizci” olması değildi elbette. Sebep, iktisat tarihçisi Mehmet Genç Hocamızın “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” adlı mükemmel kitabında anlattığı verimsizlik ve sermaye birimi yetersizliğiydi. (Ötüken Yayınları)
Hele de zamanımızda teknoloji ve eğitimli işgücüne bağlı olan verimliliğin de anahtarı eğitimdir.
İRAN BİLE ÖNÜMÜZDE
Eğitim, bilim, üniversite deyince Güney Kore gibi ülkeler o kadar başarılıdır ki, bize hayal gibi gelir...
Ben İran’la mukayese ediyorum.
Uluslararası kabul gören SJR (Scientific Journal Rankings) verilerine göre, bilimsel yayın sıralamasında, 2005 yılında İran 34. sıradaydı. İranlı bilim adamları o yıl içinde 8.182 bilimsel makale yayınlamıştı.
Türkiye 2005 yılında İran’ın çok önünde, 20. sıradaydı. Bilimsel yayın sayısı 20.519’du.
On yıl sonra, 2015 yılında...
İran on yılda 34. sıradan 16. sıraya çıktı. 2015’te bu ülkenin bilimsel yayın sayısı 39.727’dir.
Türkiye ise 2015 yılında İran’ın iki basamak altında, 18. sıradadır! Bilimsel yayın sayısı 39.275’tir!
Bundan önemli bir alarm olur mu?
ÖNÜMÜZDEKİ YILLAR
Hatta bir endişemi de belirteyim. İndekslere girecek şekilde bilimsel yayınlara gönderilen makaleler, incelemeler ve işlemler sebebiyle 3-4 yıl sonra yayınlanır. 2020’lerde İran’ın daha da mı gerisinde kalırız diye endişeliyim!
Üniversitelerden sorgusuz sualsiz yapılan tasfiyeler ve KHK’ların verdiği çekingenlik acaba yurtdışındaki bilimsel yayınlara makale yazmamızı olumsuz etkilemiyor mu?
İsteyen not alsın, 2020’lerde durum nedir diye bir bakalım, inşallah ben yanılıyorumdur.
Bu ‘ortam’ sorunu yeni bir mesele. 2005-2015 arasında Türkiye’de böyle bir ortam yoktu, niye İran kadar performans gösteremedik?!
Dekanlar, rektörler, YÖK, Milli Eğitim ve Cumhurbaşkanı bu problemi düşünmeli...
BİLİME ÖNEM VERMEK
Düşünmek yetmez, “bizden” olmayan, dolayısıyla “bizim” hatalarımızı görecek bilim insanlarının da bulunacağı “tarafsız ve bağımsız” uzman bir heyete araştırma yaptırılmalı!
İran bizi geçti diye ilk defa 2014’te yazmıştım. Prof. Celal Şengör, bunu doğrulayarak İran’da jeolojik araştırmalar yapan fakültelerin ve devlet dairelerinin bizden iyi olduğunu yazmıştı.
Üniversitelerimizin bazı istisnalarla “vasat” olduğunu yazdığımızda YÖK Başkanı Prof. Yekta Saraç, “vasatın altında” diye belirtmişti. Şimdi doğru bir ilk adımla sınav ve puan sisteminde liyakate önem veren bazı değişiklikler yapıyor.
YÖK’ün tam özerk bir kurum olması gerektiği gibi, tek başına YÖK’ün çözmesi de beklenemez.
Asıl sorun bilime gereken önceliğin verilmemesi, üniversite binalarının yeterli sanılmasıdır.
Türkiye böyle devam ederse 2023, 2053 gibi hedefler retorikte kalır.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş