Paylaş
Demokrasi tarihinde bütün başarılı anayasalar mutabakatla hazırlanmıştır. Ama bizde bu olmadı maalesef.
Şimdi iktidarın kendi taslağını Meclis’e sunmasına söylenecek söz yoktur.
Bunun siyasi propaganda için hayli yarayışlı olacağı bellidir: Ülkesi için anayasa taslağı hazırlayan bir iktidar, ama bir taslak bile hazırlayamayan muhalefet partileri!... İktidarın propaganda makinesi bunu çok işleyecektir.
Onun için ciddiye almak ve objektif gözle irdelemek lazım.
EGEMENLİĞİN KULLANILMASI
İktidara yakın gazetelerde çıkan haberlere göre, “egemenliğin kullanımı” konusundaki düzenleme değişecekmiş.
1961 ve 1982 anayasalarında egemenliğin “kayıtsız şartsız” Türk milletine ait olduğu belirtildikten sonra şu hüküm yer alır:
“Türk milleti egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır.”
Ne demek bu? “Egemenlik” sadece yasama ve yürütme tarafından değil, anayasal yargı organları tarafından da kuvvetler ayrılığı ilkesine göre kullanılır demektir.
İktidarın taslağında ise şu hüküm yer alacakmış:
“Türk milleti egemenliğini, seçtiği temsilcileri aracılığıyla ve halkoylaması yoluyla kullanır.”
Belli ki “egemenlik” sadece “seçilmiş temsilciler” tarafından kullanılan bir yetki olarak görülüyor.
Pratikte bunun anlamı, “egemenliği çoğunluk partisi kullanır” demektir ve son derece sakıncalıdır. Doğruysa vahim dememin sebebi budur.
YARGININ YERİ?
Taslağı hazırlayan AK Parti komisyonundaki üyelerden Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin ve Ahmet İyimaya’nın özellikle dikkatini çekmek isterim.
“Seçilmiş temsilciler” yargı kararlarına uymak zorunda olacaklar mı?
Anayasa Mahkemesi’nin kararları herkesi ve her kurumu bağlayacak mı?
Yargı bağımsızlığı olacak mı?
Bunların hepsine yürekten “Evet” diyeceklerdir elbette.
Peki, bu durumda “egemenlik” yetkilerini sadece “seçilmiş temsilciler” kullanacaksa, yargının uyguladığı yetki, ne yetkisi olarak tanımlanacaktır?!
Egemenlik kavramında yargının yeri yok mu?!
Hiç şüphesiz yargının kullandığı yetki de bir “egemenlik yetkisi”dir!
Onun için kuvvetler ayrılığını benimseyen bütün anayasal sistemlerde “egemenlik”, yasama, yürütme ve yargı erklerinin toplamıdır. Egemenlik yetkisi kuvvetler ayrılığı ilkesine yani anayasadaki yetki dağılımına göre bu üç erk tarafından kullanılır. Böyle olmayan bir rejimin adı demokrasi olmaz.
‘YETKİLİ ORGANLAR’
Egemenliğin kullanımını “seçilmiş” Konvansiyon Meclisi’ne indirgemek Fransız İhtilali’nde Jakobenlerin teorisiydi!
Bizde de egemenliğin kullanımını Meclis’e indirgemek 1920’den itibaren uygulanan “ihtilal rejimi”nin bir özelliğiydi. “Kuvvetler birliği” ilkesine dayanıyordu. İstiklal Mahkemeleri’nin üyeleri “atanmış” yargıçlar değildi, “seçilmiş temsilciler” yani milletvekilleriydi!
Bütün erkler Meclis’in elindeydi, başka “yetkili organ” yoktu.
Uygulamada “Milli Şef” rejimine dönüşmüştü.
Benim “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” adlı kitabımın konusu budur.
Anayasa hukukumuza “yetkili organlar” kavramını darbelerin soktuğunu söyleyenler olacaktır. Kuvvetler ayrılığı kavramını da darbe anayasaları getirmedi mi? Onu da mı reddedeceğiz?
İlkeler konusunda “Kim?” değil, “Nasıl?” diye sormalıyız: Çağımızda egemenlik kavramı üç erkten oluşur ve yetkileri kuvvetler ayrılığı ilkesine göre düzenlenir.
Egemenlik kavramını Meclis çoğunluğuna indirgemek, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin felsefi temelini yok eder.
Umarım söz konusu haber doğru değildir.
Paylaş