Paylaş
Merkez Bankası ise piyasa şartları oluşmadan faizleri siyasi kararla aşağı çekerse bunun dövizi tırmandıracağını, enflasyonu artıracağını belirtiyor. Böylece sessizce Başbakan’ın bu taleplerine direniyor.
Ekonomist değilim, faiz-döviz-enflasyon tartışmasına girmeyeceğim. Üzerinde durmak isteğim konu, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı” ilkesidir. Merkez Bankası’nın, BDDK ve EPK gibi denetim ve düzenleme kurullarının siyasi iradeden “bağımsız” olması modern demokrasinin ve piyasa ekonomisinin gereğidir.
Sayın Başbakan bu görüşte değil, “Millete biz hesap veriyoruz” diyor, Merkez Bankası’nın ve diğer kurulların hükümetin talepleriyle uyumlu hareket etmesini istiyor, siyasi gücünü bu yönde kullanıyor.
ALİ BABACAN’IN SÖZLERİ
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dün uzun bir konuşma yaptı. Başbakan’ın sözlerine destek anlamında tek cümle etmedi. Hatta “Kurumlarımızın kendi görev alanlarında tanımlanan şekilde asla taviz vermeden, ana prensiplerinden vazgeçmeden uygulamalarına devam etmeleri gerekiyor” diye konuştu. Anlamlı değil mi?
Yine böyle bir tartışma çıktığında, 5 Şubat günü TV 24’te Sayın Babacan şunları söylemişti:
“Merkez Bankası’nın bağımsızlığı esastır. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomi ancak bağımsız bir Merkez Bankası ile bütünleşebilir. Bunun dışında bir adım atıldığı zaman, bu bizim siyasi taahhütlerimizin hepsini bozmamız, verdiğimiz sözleri inkâr etmemiz demektir.”
Merkez Bankası’nın nasıl değerli bir kurum olduğunu da Babacan şöyle anlatmıştı:
“Merkez Bankamızın analiz kabiliyeti çok yüksektir. Banka’da dünyanın en iyi okullarından ve finans kuruluşlarından gelen çok iyi bir ekip vardır. Şu anda bizim ekonomi ve finans konusundaki insan kaynağı yapımız, tüm kamu kuruluşları içinde en yüksek Merkez Bankası’nda... Oradaki analistlere değer verilmesi gerektiğine inanıyorum.”
Babacan’ın bu sözleri son derece isabetlidir.
NEDEN BAĞIMSIZ?
Milli iradeyi temsil eden ve halka hesap veren “seçilmişler” karşısında Merkez Bankası ve BDDK gibi kurumlar nasıl “bağımsız” olabilir?!
Üç yıl önce şöyle yazmıştım:
“Liberal iktisatta MB’lerin bağımsızlığı felsefi bir ilkeye dayanır: Friedrich von Hayek’in deyimiyle, ‘Bir gücü sınırlayamazsak o gücün kötüye kullanımını da önleyemeyiz.’ İktisat profesörü Vural Savaş da ‘Anayasal İktisat’ adlı eserinde bu konuyu çok iyi anlatır. Hayek’in belirttiği gibi, demokrasilerde seçilmiş iktidarları anayasa ve kanunlarla nasıl sınırlıyorsak, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile de sınırlamak gerekir; siyasi sıkıntılardan, beklenti ve çalkantılardan etkilenmeksizin kararlar alabilmesi için...” (Milliyet, 18 Nisan 2011)
İşte bu gerekçeyle, temel politikalar seçilmişler tarafından belirlenir fakat teknik iktisat tarafını Merkez Bankası, BDDK, EPK, TMSF gibi kurullar bağımsız olarak yürütürler; iktidarların siyasi hesaplarından etkilenmeksizin...
Modern demokrasilerde ve piyasa ekonomilerinde böyledir.
MB’NİN DEĞERİ
Kapitülasyonlar Osmanlı’da Merkez Bankası kurulmasını engellemişti. 1931 yılında Cumhuriyet’in kurduğu Merkez Bankası, Türkiye’nin en istikrarlı, en donanımlı kurumlarından biridir. Başkan Erdem Başçı ve arkadaşları ile tüm MB kadrosu, dünya standartları bakımından, Babacan’ın deyimiyle, “en yüksek” kaliteye sahiptir.
Eski Başkan Durmuş Yılmaz’ın Euromoney tarafından 2009’da “dünyada yılın en başarılı Merkez Bankası başkanı” seçilmiş olması, 1931’den beri birikerek ve yükselerek oluşmuş kurumsal kalitenin bir işaretiydi.
Merkez Bankası yıpratılmamalıdır. Faiz-döviz tartışması yapmak için devletin üst kurulları vardır, tartışma orada yapılmalı, dünyaya Merkez Bankası’nın siyasi baskı altında olduğu izlenimi verilmemelidir.
Paylaş