Paylaş
Bu, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği “ihlal” kararından ziyade, bu karara ve mahkemeye gösterilen tepkilerdir.
Bir hukuk devletinde suçlar da işlenebilir, hak ihlalleri de olabilir. Fakat devlet hukuk devletiyse bağımsız yargı organları hem suçun üstünü örtmez hem hak ihlallerini ortadan kaldırır. Rutin bir işlemdir bu.
Fakat bizde bu yüzden koca bir siyasi kavga çıkıyor, mahkemeye ve başkanına hakaretler yağdırılıyor. Bunlar henüz olgunlaşmış bir hukuk devleti kalitesine ulaşamadığımızın belgesidir. İşte hukuk tarihine geçecek olan budur!
EVRENSEL HUKUK
Bu olayda Anayasa Mahkemesi, 2010’daki “yetmez ama evet” referandumuyla kendisine verilen “bireysel başvuru” yetkisini kullandı; bu bir.
İkincisi, AYM, 2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişikliği uyguladı. Buna göre evrensel hukuk iç hukuktan üstündür. AYM’nin yaptığı da haber ve ifade özgürlüğü konusunda AİHM içtihatlarına göre karar vermektir.
Üçüncüsü, 2010 referandumundan sonra AİHM, bizim Anayasa Mahkememizi “meşru iç hukuk yolu” olarak kabul etti.
Türkiye’ye onur kazandıran bu karar için zamanın Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı hukuk tarihi saygıyla anacaktır.
İşte bu temel hukuki gerekçelerle Anayasa Mahkememizin bireysel başvurular konusundaki kararları evrensel hukuka dayalıdır.
Bu evrensel hukuka açılma sürecini şimdi tersine çevirmeye kalkmak, Türkiye’yi ‘Ortadoğu devleti’ durumuna düşürür ki, felaket olur.
ANAYASA HERKESİ BAĞLAR
Anayasa’nın şu maddesi fevkalade önemlidir:
“Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” (mad. 153/6)
Anayasalarda böyle bir hüküm bulunmadan hukuk devletinden bahsedilemez.
Dündar’la Gül’ü tutuklayan 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin AYM kararından sonra verdiği tahliye kararı da bu maddeye dayanıyor.
Nitekim Ağır Ceza Mahkemesi AYM’nin “ihlal” kararı üzerine şu gerekçeyle tutuklamayı kaldırdı:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bağlayıcı nitelikteki 153/6 hükmü gözetilerek sanıklarla ilgili ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasının sağlanması bakımından... tahliyelerine...”
Savcının da tahliye yönünde mütalaa verdiğini belirtmeliyim.
Tahliye kararı vermekle 14. Ağır Ceza Mahkemesi hukukun gereğini yaptı. Tutuklamada direnmesi düşünülemezdi.
Hiçbir mahkeme, makam ve merci Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı direnmeye kalkmamalı.
Bu suç olur. Böyle bir olası suç hakkında Türkiye’de soruşturma açılmazsa, evrensel hukuktaki “etkin soruşturma” ilkesinin ihlali gerekçesiyle AİHM’ye kadar gider suç dosyası.
MAHKEME BAŞKANI
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Prof. Zühtü Arslan on bir yıl önce yayınladığı “Anayasa Teorisi” adlı kitabında “Anayasa mahkemelerinin varlık nedeni, kanun koyucunun muhtemel tehditleri karşısında bireylerin hak ve özgürlüklerini korumaktır” diye yazıyor, birçok emsal içtihat zikrediyor. (s. 242)
Prof. Zühtü Arslan buna “hak eksenli paradigma” diyor. Sandıktan çıkan çoğunluğun iktidar olduğunu hatırlatarak şöyle yazıyor:
“İfade özgürlüğünün korunması büyük ölçüde çoğunluğun iradesinin sınırlandırılmasına bağlıdır. Bu iradeyi sınırlandıracak temel ilkelerden biri, bireyin hak ve özgürlükleridir.” (s.171)
Bu yüksek felsefi fikirler karşısında, Sayın Arslan’ın şahsını karalama çabalarının seviyesini siz takdir edin.
Çok şükür ki, yargının hayli örselendiği ülkemizde bağımsız ve evrensel hukuka bağlı bir Anayasa Mahkememiz var.
Paylaş