Paylaş
Kendisi bunu şöyle tanımladı:
“Bugün sadece yönetim bir partiden diğerine geçmiyor, aynı zamanda iktidarı Washington’dan (alıp) halkın kendisine geri veriyoruz.”
Yani Trump başkan olunca “halk” başkan olmuştu.
Eski başkanlar zamanında, “uzunca bir süredir başkentteki küçük bir grup, yönetimin tüm imkânlarından faydalanırken halkın kendisi bundan kendi payına düşeni alamamış”, politikacılar zenginleşmiş, ama “istihdam azalmış ve fabrikalar kapanmış”tı.
Trump’ın gelmesiyle “tüm bunlar artık değişiyor”du:
“Bugün sizin gününüz, bu sizin kutlamanızdır, ABD sizin ülkenizdir. Artık öncelik ABD olacak...”
ELİTLER VE HALK
Kendisinden önceki bütün başkanları ve dönemleri aşağılayan bu sözler, 21. yüzyılda her yerde güçlenen bir akımın ifadesidir: Popülizm, yani kurulu düzenlere başkaldıran kitlelerin duyguları...
Trump seçim kampanyası sırasında da şunları söylemişti:
“Bu ülkeyi etkileyen bütün temel konularda, halk haklıdır, yönetici elit yanlıştır.” (WSJ, 14 Nisan)
21. yüzyıla uzun bir süre damga vuracağı anlaşılan bu popülist akımları anlamak için Jan-Werner Muller’in “Popülizm Nedir” adlı kitabı çok iyi bir anahtardır. Trump’ın seçim kazanmasından önce yayınlanan kitabında Müller şöyle yazıyor:
“Populizm ‘Halk’a seslenen bir mobilizasyon stratejisinden ibaret değildir. Popülisitler, elitleri sadece eleştirmez, ‘gerçek halk’ı kendilerinin, sadece kendilerinin temsil ettiğini ileri sürerler.” (s. 73)
Müller Putin’den, Macar Orban’dan, Fransız Le Pen’den, Avusturyalı Haider’den örnekler veriyor...
‘HALK’ VE ‘ÖTEKİ’LER
Kendilerini “millet”le eşit sayıyorlar, otoriter Macar lideri Orban 2002 seçimlerini kaybettiğinde “millet muhalefette kalamaz” diye tepki göstermişti! İktidara gelince “Macar milleti” gelmiş oldu!
Müller bu popülist anlayışın çoğulculuk karşıtı, otoriter ve dışlayıcı olduğunu anlatıyor.
Kendileri “halk” veya “millet” ise, muhalifler ne oluyor?!
Onlara iyi gözle bakmıyorlar, “öteki” olarak görüyorlar.
Bu, hukuka bakışlarını da etkiliyor. Müller popülist liderlerin yönettiği Macaristan ve Polonya’da yargıya baskılardan örnekler veriyor, “halk için” tabii!
Venezuela’nın müteveffa lideri Chavez’in şu sözleri adeta özet gibi:
“Mücadele Chavez yanlılarıyla karşıtları arasında değildir. Vatanseverlerle vatanın düşmanları arasındadır.” (s. 77)
Böyle bir yaklaşım bir ülkenin bütün nüfusundan oluşan “halk” veya “millet”i birleştirici, hepsini kavrayıcı olabilir mi?
İşte Amerikan tarihinde seçilmiş bir başkana karşı ilk defa tören günü sokaklarda protesto gösterileri başladı. Bunların bir yönü sandıktan çıkan iradeye saygısızlıksa, öbür yönü popülist söylemin nasıl kutuplaştırıcı olduğu gerçeğidir.
AVRUPA’DA POPÜLİZM
Aşırı sağ Fransız Marine Le Pen Avrupa’da 2017 seçimlerini popülistlerin “silip süpüreceğini” söylüyor. Avrupa içinde etnik ve dini gerilimler artmaz mı? Ülkeler arası gerilimler artmaz mı?
Trump’ın politikaları Ortadoğu’da çözüm ve istikrar mı getirir? Yoksa gerilimleri büsbütün artırır mı?
İslamofobik söylemler Müslüman kitleleri nasıl etkiler?
Korumacı politikalar bir-iki yıl büyüme sağlasa bile sonra ekonomik daralmalara yol açmaz mı?
Olgular ve Müller gibi akademisyenlerin yorumları endişe verici. Müller, Komünist Manifesto’daki o ünlü sözü zamanımıza şöyle uyarlamış: “Popülizm hayaleti bütün dünyada dolaşıyor!”
Yine de “taçlanan baş akıllanır” umudunu bari kaybetmek istemiyorum.
Paylaş