ATATÜRK Nutuk’ta cumhuriyetin “ilan tarzını” tenkit eden muhalifleri çok sert sözlerle eleştirirken cumhuriyeti “en hafif bir rüzgârdan bile korunması gereken yeni doğmuş bir çocuğa” benzetir.
Bugün CHP’de Kılıçdaroğlu’na bayrak açanlar hâlâ cumhuriyeti korunmaya muhtaç görüyorlar.
Her zaman tehlikede olan, her zaman korunup kollanmaya muhtaç bir cumhuriyet algısı tek parti dönemindeki sert uygulamaların gerekçesi olmuş, bu gerekçe ideoloji halinde günümüze intikal etmiştir. CHP’nin büyük bir sosyal demokrat kitle partisine dönüşmesindeki en büyük zorluk bu ‘gen’lerden geliyor. İşte CHP’de Nur Sertel’ler, Haluk Koç’lar, Muharrem İnce’lerin çıkışları...
Sultan Abdülmecid’i anma törenine gösterilen tepki, Hürriyet’te Mehmet Yılmaz’ın yazdığı gibi ‘öküzün altında buzağı’ aramaları... Ve Dersim olayı yüzünden kendilerini de, partilerini de, liderlerini de bir çıkmaza sokmaları...
Cumhuriyet’in kökleri
Abdülmecid ve Dönemi Sempozyumu, bilimsel bir etkinliktir. Yerli ve yabancı 46 akademisyen tarihçi bilimsel tebliğ sunmaktadır. Bugünkü kapanış oturumunu ben yöneteceğim, Prof. İlber Ortaylı, Prof. Zekeriya Kurşun ve Prof. Gökhan Çetinsaya konuşacaklar.
Sempozyum tarihleri 18-19 Kasım’dır. Vahdettin’in kaçtığı 17 Kasım değildir. 17 Kasım’daki Ahmet Özhan’ın konseridir, sarayda verilen aylık konserlerden biridir, sempozyumla ilgisi yoktur.
Konser, Vahdettin’in gitmesini müzikle kutlamak için bu tarihe konulmuş olmasın!
Akademik bir çalışmayı cumhuriyet savaşına dönüştürenlere şunu hatırlatayım: Tanzimat hakkında Türkiye’de bu kadar geniş kapsamlı ilk bilimsel sempozyumu yaptıran kimdir biliyor musunuz? İsmet Paşa’nın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel!..
Tanzimat’ın 100. yıldönümü için 1939’da Hasan Âli’nin inisiyatifiyle yapılan sempozyum, 1940’ta bin sayfalık bir kitap olarak da yayınlanmıştır.
Orada açıkça görürsünüz ki, Cumhuriyet’in temel müesseselerinde bir Osmanlı tuğrası ve Tanzimat mührü vardır: Yargıtay, Danıştay, Batı’dan kanun alınması, parlamento, anayasa, vatandaşlık kanunu, darülfünun, maarif-i umumiye (modern eğitim), harbiye, tıbbiye, mülkiye...
Dersim ‘isyan’ mı etti?
Onun için cumhuriyet gökten inmedi, asırları bulan bir devlet geleneğinin ve Tanzimat’la başlayan modernleşmenin doğal sonucudur. Atatürk’ün 1923’teki muhalifleri de cumhuriyete değil, tek parti gidişatına itiraz etmişlerdi. Fransa’da devrimden sonra iki defa krallık, bir defa imparatorluk geri gelip dört defa cumhuriyet yıkıldığı halde bizde hiçbir saltanatçı kalkışma olmamıştır. Sebebi bizim bu tarihsel sürecimizdir.
Şeyh Sait İsyanı kuvvetli etnik renkleri olan bir hadisedir.
Dersim’deki olaylar ise Cumhuriyet’e isyan değildi, hatta “isyan” bile değildi, aşiretlerin düzensizliğinden kaynaklanan sorunlar vardı. Bir Alevi ‘aziz’i olan mazlum ve merhum Seyyid Rıza’ya hangi CHP’li “saltanatçı, mürteci” diyebilir?
CHP’liler, içlerinde patlak veren Dersim tartışmasını “Tarihte üzücü olaylar olmuştur, yaraları sarmak da bizim görevimizdir” falan gibi bir açıklamayla, siyasi olgunlukla karşılayabilirdi. Aksine, CHP’yi destekleyen yazar arkadaşları bile isyan ettiren bir ‘siyasi hamlık’la karşıladılar; şimdi nasıl içinden çıkacaklarını kara kara düşünüyorlar.
Tarihi kucaklamayanlar, kitleleri kucaklayıp partiyi büyütebilir mi? Cevabı apaçık ortada bu sualin.