Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Türban tutmadı öğrenci evi verelim

MEĞER bu ülkenin emniyeti, istihbaratçıları, valileri bütün sorunları çözmüş, erteleyip durdukları en büyük (!) soruna nihayet el atmışlar.

Haberin Devamı

Üniversite öğrencilerinin evlerinde ne ahlaksız (!) işler yaptıklarını gözleyip raporlar yazmış; bunları, onca uluslararası sorunla uğraşan dünya lideri bir başbakana sunmuşlar. Sonra da oturup kafa yormuş ‘manevi’ gerekliliğe göre karar almışlar. Meğer on yıllar boyu, “Üniversiteli bir genç, neyi giyip neyi giymeyeceğine karar verecek yaştadır” deyip başörtüsünü, ‘özgürlük’ ve ‘yaşam tarzına saygı’ temelli savunanların amacı kendi ahlak anlayışını dayatmakmış. Bu iki ‘meğer’, nereden çıktı, açıklayayım.

MANEN ALTINA GİREMEYİZ

Önce Başbakan Erdoğan’ın, Bülent Arınç ile Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ı ters köşeye yatırdığı salı günkü AKP grup konuşmasına bakalım.
Öğrenci evlerine yönelik ifadelerinin sonuna doğru, oralarda karmakarışık, her tür şeyler olabileceğini savunan Erdoğan, sözlerini farklı yorumlayacaklara, “Aynen devam etsinler; ama biz, böyle bir sorumluluğun MANEN altına giremeyiz. Bunu herkes böyle bilmeli” diye seslendi. Eğer kararlar böyle alınıyorsa, Başbakan yarın, ‘manen’ (TDK: manevi bakımdan) altına giremeyeceği başka uygulamaları da gündeme alabilir.
Başbakan’ın, 4 milletvekilinin başörtüsü takma kararını, “Bunun dinin emri olduğunu bilmeyen cahiller” diye savunması da ikinci ‘meğer’in gerekçesi. Dinin emrinin ne olduğunu herkes kendince biliyor; ancak bir başbakanın bu tarz açıklaması, konuyu ‘özgürlük’ bağlamından koparması, hem başı açık kadınları dışlayıcıdır hem de onlar üzerinde baskı kurmanın bir şeklidir. Bilin ki Başbakan’ın, öğrenci evlerine yaklaşımı şu sonuçları da doğurur: Devletin ceberut yüzü, yetişkin insanları, özel mekânlarında taciz edecek, “Şu adreste, falancanın elini tuttu” diye fişleyecek, korku yayacak.
Yetmedi; komşuya da, “Ahlakına uymayanı bana ihbar et” görevi verecek.

Haberin Devamı

UMUT VEREN TEPKİ

Allah aşkına; İran gibi bir rejim, milyonları cezaevine tıkarak, asarak, öldürerek bunu başaramadığını görüp çark ederken Türkiye mi başarılı olacak?
Milli geliri on bin doları aşmış bir Türkiye’de uygulanabilirliği olmayan bu sevdadan kısa sürede dönülmeli. Sanki küçük bir umut da var; çünkü AKP grup toplantısını izleyenler fark etmiş olmalı; Erdoğan’ın ‘yurtları ayrıştırdık’ sözlerine büyük alkış geldi; ama öğrenci evlerine yönelik sözler pek alkış almadı, bir tedirginlik gözlendi.
Başbakan’ın bu manevi kararının altında, “Hay Allah; CHP, başörtülü milletvekillerini kavga konusu yapmadı, yeni bir muhafazakâr gündem yaratalım” diye oy temelli bir yaklaşımın varlığı da görmezden gelinemez. Bunun sonucu ilk seçimde ortaya çıkacak; ama hiçbir ülke bu kadar çok keskinleşen kavga/bölünme ile bir yere taşınamaz.
NOT: Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye katılım sürecini yakından izledim, haberi ilk Hürriyet okuruna aktarmanın şansını ben yakaladım. Gazetemin bilgisi dahilinde, atlatma yapmak için İstanbul’a gidip, Sarıgül ile aynı uçakta Ankara’ya dönmek benim planlamam ve gazetecilik refleksimin sonucudur. Kahvaltı masasına kadar Sarıgül’ü izledim. Foto muhabirimiz Fahir Arıkan işini bitirince de odadan ayrıldık. Bazı ‘müthiş (!) gazeteciler ve internet siteleri “Özel Haber” diye beni kahvaltıdaki dördüncü kişi ilan ettiler! Ne ‘atlatma’ ama!

Yazarın Tüm Yazıları