Paylaş
Başbakan’ın çağrısı, akla rahmetli Ecevit’in, 1990’lardaki şu tespitini getirdi:
“Bugün biz DSP olarak Güneydoğu’da tabela partisi haline geldik. Bir süre sonra SHP da bu durumda olacaktır.”
Ecevit bu tespiti, SHP’nin bölgede güçlü olduğu yıllarda yapmıştı.
Korkarım ki mevcut politika korunduğu sürece, oradaki tabela partilerinin sayısı artacak, o nedenle kimse kimseye laf etmesin, çözümü konuşsun.
Ancak Erdoğan’ın, CHP ve MHP’ye “Orada beraber demokrasi mücadelesi verelim” demesi umutvar bir durumun göstergesi sayılabilir.
Çünkü Erdoğan, her fırsatta CHP’yi, “PKK çizgisinde” diye suçlayıp durdu.
Dileyelim ki Erdoğan ve arkadaşları, “Bizi eleştiren, yaptıklarımıza karşı çıkan herkes PKK ile aynı safta” düşünce çizgisinden böylece çıkmış olsunlar.
Mütevazılıktan eser kalmadı
Doğrusu on yıllık deneyimden sonra çoğu kişi bu umudunu çoktan yitirdi.
Hiç haksız sayılmazlar, çünkü Erdoğan, CHP ile MHP’ye bu çağrıyı yaptığı konuşmasında dahi, sırf bazı hükümet uygulamalarını eleştirdikleri için toplumun geniş kesimlerini itekleme anlayışını sürdürdü, ‘vatan hainliğinden’ girdi, ‘karşıt güçlerden olmaktan’ çıktı.
Buna gerekçesi de, “Bekle kardeşim araştırma bir bitsin” idi. İyi güzel de bir ÖSYM başkanı var, hala koltuğunda oturuyor, ‘Azimle geleceğe doğru yürüyor’, çünkü ÖSYM ile ilgili araştırmalar bir türlü bitmiyor.
Hadi Ali Demir yerinde kalsın, ama bu sertlik anlayışı sürdükçe korkarım ki Ecevit’in öngörüsü bir süre sonra AKP için de geçerli olabilir.
Malum, Erdoğan bu üslubunu “Öfke de bir siyaset sanatıdır” anlayışına dayandırmıştı, ama gelin görün ki, bu anlayış zincirleme etkiler yaratıyor.
Bakanından sıradan genel müdürüne kadar devletin her kademesinde Başbakan’ın bu anlayışı normal bir yönetim tarzı haline getirildi.
Bakınız etrafınıza, öyle iktidar/güç mensupları var ki eski mütevazı hallerinden eser kalmamış, tek güç olmuş, dağları bir tek kendisi yaratmış.
Güç sindirme aracı oldu
Bu kişiler Başbakan Erdoğan’ın yanında kuzu gibi dursalar da kendisinden alt mevkide olanlara veya öyle gördüklerine karşı şahinleşiyorlar.
Oysa ki herkes biliyor; Erdoğan, il başkanlığından, belediye başkanlığından, genel başkanlığından beri böylesi bir tarza sahip.
Yani herkes Erdoğan’ın bu halini ona özgü buluyor ve kabullenebiliyor.
Erdoğan sayesinde elde ettikleri gücü, onun yöntemlerini uygulayarak koruyacaklarını, birer Erdoğan olacaklarını düşünenler ise inandırıcılıktan giderek uzaklaşıyor, varsa geçmişten gelen sempatileri de yitiriyorlar.
Asıp, kesip, gürleyerek, hatta aşağılayarak sindirme taktiği ile çok başarılı olacaklarına inanan bu güç sahipleri, partililerine karşı da hoşgörüsüz.
Kendinden öncesi AKP’li arkadaşını yok farz eden, onların uygulamalarını eleştiren, başka partilerden seleflerini toplantılara çağırıp kendi arkadaşını davet dışı tutan bakanların/bürokratların sayısı hiç de az değil.
“Ben dokunulmazım” anlayışının, gücü ele geçirenlerin ruhuna işlediği böylesi bir başka dönem olmadı, dense yeridir.
İşte bu nedenle ki Ali Demir de Afyon Valisi de, Genelkurmay Başkanı da Bakan da kendilerine yöneltilen eleştirileri sağduyu ve hoşgörü ile karşılamıyor, istifa bir yana özür dilmeye dahi gerek görmüyor.
Oysa Türkiye’nin bugünkü en yakıcı ihtiyacı içbarış ve hoşgörü.
Paylaş