Paylaş
Öncelikle de kendileri, her konuyu getirip oraya bağladıkları için iktidar sözcülerinin aksi tezlerine karşın, Gezi gösterileri siyasette köklü iz bıraktı.
Siyasete hâkim olan üslup sorunu da bundan payını aldı.
Oysa, yeni bir anayasayı yapmak, yaşamsal Kürt sorununu çözmek, etraftaki kanın daha fazla Türkiye’ye sıçramaması için dış politikada güçlü olmak isteniyorsa üslupta normalleşme kaçınılmaz.
İddia ederim ki, iktidarla muhalefetin birbirini “Diktatör Hitler”, “Terör örgütleri ile kol kola”, “Katil” diye suçladığı tek demokratik ülke Türkiye’dir.
Bu siyasetin sürdürülebilir tarafı yoktur.
ÖFKE SİYASET SANATI OLAMAZ
Kaçıncı kez yazacağım bilmiyorum; ama bu noktadan dönüşü sağlaması gereken ilk siyasi, ‘ülkeyi yöneten’ sıfatını taşıdığı için “öfkeyi siyaset sanatı” yapmaması gereken Başbakan Erdoğan’dır.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, kendisini o makama taşıyan üslubunu korumak yerine, Başbakan’la yarışa girişmesini de defalarca eleştirdim.
Kılıçdaroğlu ile yeni dönemde izleyeceği üslubu bir kez daha konuştum.
Başbakan’ın tutumu gerekçesiyle pek geri adım atmaya niyetli görünmüyor.
Erdoğan’ın, her konuda CHP’ye ağır ithamlar yöneltmesine ciddi itirazı var.
“Sanki ben başbakan, o anamuhalefet lideri. Sorunları çözemiyor, çareyi CHP’yi suçlamakta buluyor. Bunun dünyada tek örneği yok” diyor.
Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın tüm kurumları emri altında gördüğünü, buna TBMM’yi de dahil ettiğini savunarak sözlerini sürdürdü:
“Bir Başbakan, ‘ABD, Suriye’ye müdahale ederse, biz de gireriz’ diyemez. Bunu dediği an ‘AKP’nin tamamı emrim altında’ itirafını yapmış olur. Yetmedi, TBMM’yi öyle gördüğü de ortaya çıkar. Bu kabul edilmez”.
DÜŞMAN SÖYLEMİ
Bu noktada Kılıçdaroğlu, ilk görevin TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e düştüğünü belirterek, kendisini Başbakan’a itiraz etmeye çağırdı.
Çiçek’in de CHP’ye itirazları olduğunu bildiğimden onlara atıf yaptım; ama Kılıçdaroğlu, “Beklediğim uyarı görevidir, buna hakkım var” diye ısrar etti.
Sorunu yine üsluba getirdim, yarından itibaren bir değişiklik görüp görmeyeceğimizi anlamaya çalıştım.
Şu sözlerden çıkardım ki, bir değişiklik beklemek gerçekçi değil:
“Diktatör, dememden, ‘eli kanlı, dili kirli’ söylemimden mi rahatsız? Ben bunları söylediğimde bana itiraz edenler, şimdi hak veriyorlar. Çünkü gerçek her gün kendisini yeniden gösteriyor”.
Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın ‘tabanı sağlamlaştırma’ iddiasıyla toplumu germeyi tercih ettiğini de savundu, bunun çok yanlış olduğunu söyledi.
“Daha vahimi, yöntem olarak ‘toplumun diğer kesimini düşman ilan etmeyi’ seçmesidir. Bunu asla kabul etmeyeceğiz” vurgusunu yaptı.
Kılıçdaroğlu, vatandaşını ‘hain’ gören, ülkenin işgal edilmesi halinde düşmana çiçek verecek vatandaşlar olacağını söyleyen bir Başbakan’ın, dünya siyaset tarihinde görülmediğini de iddia etti.
Sözlerini de, “Benim bundan ağır hangi eleştirim var? Bırakın ağır olmayı, yanına yaklaşmaz. Vatandaş düşman görülür mü?” diye bitirdi.
Paylaş