BİZİM kuşak için Nevzat Çelik, 12 Eylül’e karşı duygularımızı en iyi anlatan şairdi; onun hangi sol fraksiyondan olduğu kimsenin umurunda değildi.
Önce “Şafak Türküsü”ne sarıldık, sonra “Müebbet Türküsü” geldi.
Ahmet Kaya da o güzel türküleriyle şiirlerin hakkını veriyordu.
Çelik, 7 yıl kaldığı cezaevinden çektiği sıkıntı ve acılarla 1987’de çıktı.
Özgürlüğe kavuştuğu o günlerde birkaç kez karşılaştık, sohbet ettik.
Ahmet Kaya’ya olan duygularımı etkileyen, aktaracağım konuşmayı da Mithatpaşa Caddesi’nde bulunan bir kitapçıda karşılaşınca yaptık.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, 12 Eylül’de idam edilen gençlerle ilgili grup konuşmasında dinlerken, “Beni buralarda arama anne” dizesini okuduğunda da Çelik ile yaptığım bu konuşma yine beynimde dönüp durdu.
BAŞBAKAN’A DAVA
Ahmet Kaya’nın kasetleri yüz binlerce satılıyordu, o sohbette utana sıkıla Çelik’e telif hakkı ödenip ödenmediğini sordum.
O da sıkıla sıkıla “Hayır” yanıtı verince üstelemedim.
Telif, doğrudan Kaya’nın konusu olmasa da, “Acaba cezaevindeki bir şairin hakkını koruyacak bir şey yapamaz mıydı?” diye düşünmeden edemedim. “Bugüne dek bir şey değişti mi?” diye yıllar sonra Çelik’e ulaştım.
Başbakan Erdoğan’ın, 12 Eylül’le hesaplaşılacağını söylerken, “Şafak Türküsü”nden mısralar okumasına Çelik’in nasıl baktığından başladık. “Dönemin acılarını, umudunu, direncini anlatan ve simge haline gelmiş bir şiirin Başbakan tarafından okunması, bağlamından koparılarak bakılırsa, hoş gelebilir” dedikten sonra, şöyle devam etti:
“İdam istemiyle yargılanan bir şairin idam olgusunu anlattığı şiiri Başbakan tarafından okunuyor... Güzel de Başbakan, referanduma ‘evet’ istediği bir konuşmada okuyor şiiri! Yani; şiir siyasi bir amaca yönelik araçsallaştırılıyor. Nezaketen de olsa şairinden izin alınması gerekmez mi?”
Sorunun burada bitmediğini, şiirin bestelenmiş haliyle AKP’nin propaganda kampanyasında kullanılacağının yazıldığını, bunun yalanlanmadığını kaydeden Çelik,
“Oysa yok böyle bir şey; kimseye de anlatamadım” dedi.
Çelik, mağdur edildiği için Başbakan ve haberi veren medya kuruluşları hakkında dava açacağını sözlerine ekledi.
400-500 TL TELİF
Telif konusuna gelince, “Hesaplaşmak gibi bir amacım yok, telif konusu aslında müzik evinin sorunu” vurgusunu yapan Çelik’e, “Ben de öyle bir niyet peşinde değilim; ama ne oldu?” diye sordum, işte yanıtı:
“Şafak Türküsü’nden doğru dürüst telif almadığım gibi (12 Eylül’den sonra korsanı ilk ve en çok yapılan kitaptır) milyonlarca satan albümünden de bugünün parasıyla 400-500 TL gibi bir paranın dışında telif almadım. Şimdi de şiiri AKP’ye büyük paralarla sattığım imajı oluşmuş durumda. Avukatım bugün, yarın hukuksal süreci başlatacak.”
Çelik’in oyunun rengini soranların merakını da gidereyim.
Geçici 15. madde dışında pakette, 12 Eylül’le hesaplaşmaya dair hiçbir şey olmadığını anlatan Çelik, “Paket, gerçek anlamda özgürlükçü, demokratik anayasa değişikliği isteğini yıllarca öteleyecek” inancında.
“Evet veya hayır mengenesine girmeyeceğim” diyen Çelik, sandığa gitmiyor.
NOT: İnegöl, Dörtyol... İlk söz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e düşmüyor mu?