Paylaş
Ergenekon’un ‘saflık’ döneminin eseri olduğunu unutmuş, ama geçelim.
Bir gazeteci olarak doğrusu, ‘yüzde 50’nin medyası’ ifadesine hiç haklılık veremiyorum; medya, halkın tümüne hitap eder, tümünün çıkarını korur.
Hadi bunu geçelim, ama gelin o medyanın nereden beslendiğine bakalım ki, sözünü ettikleri yüzde 50’ye de nasıl haksızlık yapıp, yük oldukları görülsün.
ÇIK BAKANA KAP DESTEĞİ
AKP ile Cemaat arasındaki 11 yıllık ‘samanlıkların seyran olduğu’ evlilik kavgalı bir ayrılıkla noktalanınca, malum yolsuzluk iddiaları da aldı başını gitti.
Bu iddialara göre, örneğin, yukarıdaki sözlerin sahibi medya yöneticisi, bir kamu bankasının genel müdürüne telefon açıp destursuz, “Maaş ödeyemiyorum, 2 milyon gönder, ben sana bir reklam faturası yollarım” diyebiliyor.
Aynı medya grubunun TV kanalı da var; sahibi, eski bir bakana gidiyor.
“Sayın bakanım, kardeş medya grubuna şöyle destek veriyorsunuz, bize de verin” diyor, bakan da hiç kırmıyor; devasa paranın döndüğü kendisine bağlı bir kamu kurumunun yöneticisine telefon açıp özetle şu talimatı veriyor:
“Bunları daha kuvvetlendirmemiz lazım; reklam, ilan, başka nasıl olursa.”
Bakan o bürokrata, hükümete yakın medya gruplarının yöneticilerinin adlarını da vererek, bu konularda onlarla sürekli temasta olunmasını istiyor.
Bürokrat da bunu emir kabul ettiğini belirtiyor.
Başka bir gün, kardeş medya grubunun patronu aynı bakana çıkıyor.
Reklam desteği istiyor, bakan da aynı bürokrata benzer talimatı veriyor.
Yetinmiyor, bu kez o kamu kurumuyla iş yapan müteaahitlerden de (Bazılarının ismini vererek) bu medya gruplarına destek sağlanmasını emrediyor.
Bakan, dedikodu tarzındaki şu küçük uyarıyı da yapıyor:
“Bak bu grup öbürü kadar açgözlü de değil, kanaatkâr.”
YÜZDE 100’ÜN VERGİLERİ
Bu iki grup gibi, izlenme ve tirajda gerçek bir varlık gösteremeyen bir başka hükümete yakın medya grubunun ise TMSF’ye ait olduğunu bilmeyen yok.
Ya aralarındaki en büyük grubun sahibinin, aylardır belirsiz olduğunu, el değiştirmesi için müteahhitlerce doldurulan bir para havuzu yaratıldığını, son tahlilde o havuzun da kamu ihaleleri ve kamu bankalarından sağlanan kredilerle doldurulduğu iddialarını duymayan kaldı mı?
Malum; ‘etkileri yok’ diye şirketler bu medya gruplarına reklam vermiyor.
Her nasılsa Başbakan bundan haberdar ediliyor; o da, ya telefon başına geçip kamu kurumlarını uyarıyor ya da meydanlarda o şirketlerin kulağını çekiyor.
Maddi olarak bu tarz desteğe çok ihtiyaç duymayan bir medya grubu da var; orası da ‘Alo Fatih’ görevlendirmeleri ile baskılanıyor.
Şimdi, tüm bu maliyetlerin ‘yüzde 100’ün’ vergileri ile karşılandığı açık seçik.
Bu medyanın tüm temsilcileri de gerçeği bal gibi bildikleri için bir kale gibi duran Doğan grubunu hedef yaparak, doğruların gizlenmesini hedefliyorlar.
Bunu bugün başardıklarını sansalar dahi, -ki yanılıyorlar- bugün de yarın da, kamu vicdanı onları hem yaptıkları gazetecilik hem de beslendikleri kaynaklar açısından mahkûm ediyor/edecek.
Paylaş