Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Müzakere AB ile değil başmüzakereci ile Türkiye arasında olacak

BEKLENMEDİK bir gelişme olmazsa, yarın, 1987 yılında tarihi başvuruyu yapan Başbakan Turgut Özal’ın ‘uzun ince bir yol’ diye ifade ettiği Avrupa Birliği yolculuğunun en önemli kavşağı geride bırakılıyor.

Yarından sonra Türkiye, siyasetten ekonomiye, çevreden yargıya, sağlıktan tarıma akla gelebilecek her alanda kendini dönüştürecek, yeni yapılanmalara girecek; büyük, köklü ve sancılı değişimlere sahne olacak.

Yaklaşık on yıla yayılması beklenen müzakere sürecinde hem kamuda hem sivil alanda Türkiye’nin bütün kurumları kendileri için yeni kararlar almak zorunda kalacak.

Bu sürece en belirleyici damgayı ise bir kişi vuracak: Bay başmüzakereci.

AB İLE DEĞİL TÜRKİYE İLE MÜZAKERE

Üye olan diğer ülkelerde yaşanan süreç şu çarpıcı gerçeği gösteriyor:

Müzakerelerin yüzde 90’ı başmüzakereci ile AB arasında değil, bu aktör ile kendi ülkesinin kurumları arasında geçiyor.

Bu nedenle seçilecek kişi, kurumlar, siyasi kadrolar ve de 31 müzakere başlığından 24’ünün tarafı olan iş dünyasıyla sıkı mücadeleye girecek.

Bir benzetme gerekirse, başmüzakerecinin önceki koalisyon hükümetinin ortakları ile sık sık karşı karşıya gelen, pazarlık yapan; ancak sonunda istediğini koparmayı başarabilen Kemal Derviş gibi dişli bir şahsiyet olması gerekiyor.

Çünkü süreç hiç kolay olmayacak, başmüzakereci Bürüksel’den Türkiye’ye döndüğünde masaya, ‘Şu alanda şu kaynak gerek; çare de şu sektörü öldürmek’ gibi çok acı reçeteler koyabilecek.

Bugünkü tahminlerde bu makama en yakın isim olarak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün desteğine sahip Devlet Bakanı Ali Babacan yakıştırılıyor.

İşi götürecek bürokrat ve diplomatlar da IMF ile yaşadığı deneyim, ekonomi bilgisi ve güçlü İngilizcesi nedenleriyle Babacan’a sıcak bakıyor.

YETKİLİ BİRİM BELİRSİZ

Tabii güçlü bir kadroya da ihtiyaç var; ama kadroların nerede toplanacağı bile henüz belli değil.

Daha bu süreçten geçen ülkelerde örneği yok, ama süreci kendisi götürmek için Devlet Planlama Teşkilatı bütün ağırlığını koyuyor.

Bir seçenek de bugüne dek görevini başarıyla yürüten, güçlü bir kadroya sahip olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin (ABGS) genişletilmesi.

Ancak, ABGS’nin yeniden yapılanması için hazırlanan yasa taslağı Abdullah Gül’ü bile ikna etmediği için masasında bekliyor.

Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir yapılanma da gözden uzak tutulmuyor.

Süreç uzun olsa da, yakın zamanda atılması gereken başka adımlar da var.

Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun hiç değilse, Adalet Bakanlığı binası dışına çıkarılması, özerk mali yapıya kavuşması adımlardan biri olabilir.

AB’nin önemle izleyeceği işkence ve kötü muamele konularında, denetleme görevi devlete ait, istatistikleri de devlet tutuyor. Bu görevlerin özerk bir birime bırakılması da sürpriz olmayabilir.

Yakın süreçten siyaset kurumunun da nasibini alması son derece olağan.

Siyasi etik yasası, dokunulmazlıkların kaldırılması, yüzde 10 barajının düşürülmesi ilk akla gelen başlıklar.

Görüleceği gibi yarından sonra, ‘uzun ve ince yolda’ Türkiye’deki bütün kurumları sarsacak yeni kilometrelere giriliyor.
Yazarın Tüm Yazıları