Paylaş
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Söz ve yetki sahibi değil” diyerek ağır eleştiriler yönelttiği BDP ile görüşmeye kapalı olduklarını önceki gün yeniden açıklama gereği duyması Gül’e verilmiş bir mesaj mı, emin değiliz.
Ancak, toplumdaki algının bu yönde oluştuğu açık.
Tamam, Köşk’teki görüşmelerle ilgili haber ve yazılarımız yeni bir Oslo süreci gibi algılanmamalı, ama şu ifadeyi BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bize verdiği demeçten bağımsız ve bilerek yineliyorum:
“Evet, Cumhurbaşkanı Gül mevcut gidişattan çok rahatsız.”
Çözüme MİT üzerİnden ulaşmak
Gül’ün son açıklamalarını da o rahatsızlığın ifadesi diye görüp o buluşmalarda, “Daha aktif olacağım” mesajı verdiği tezinde ısrar edeceğim.
Soruna rasyonellik temelinde yaklaşan Gül’ün, çözüm odağı olarak TBMM’yi göstermesinin altını da çizmeli.
Malum, o adresi TBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP ve BDP de gösteriyor.
Ama, gelin görün ki bunu sağlayacak tek güç olan ve “Bu sorun sadece hükümetin değil” gerçeğini de kabul eden AKP’nin söylemi şöyle okunuyor:
Kendi içlerinden çıkmış olsalar da Cumhurbaşkanı Gül, ‘rol kapıyor’; Çiçek, hem de kendilerinden izin almadan ‘Üstüne vazife olmayan konuda konuşuyor’; CHP zaten ‘Bu işlerden anlamaz’, BDP ise ‘El dahi sıkışılmayacak, terörist kucaklayan bir kukla parti’.
Bu söylemle TBMM çatısına ‘Hayır’ diyen iktidarın elinde sadece, en güvendiği kurum haline gelen MİT ile Öcalan-KCK-Kandil üçlüsü kaldı.
Oysa CHP’li Hüseyin Aygün ile Ağrı’da kaçırılan öğretmenlerin salıverilmesinde gördük ki PKK’yı geriletecek tek unsur halkın çıkışı.
Halkın iradesini temsil eden Meclis’in bu soruna el koymasının yaratacağı sonuç da halkın en geniş desteğini kazanmak dışında bir şey olmaz.
Her iç/dış soruna, maddi/manevi tüm desteğin verildiği istihbarat örgütü eliyle çözme anlayışı ise ‘ileri demokrasilere’ değil, otoriter yönetimlere uyar.
Yİne o yanlış söylem
Cumhurbaşkanı’nı, Meclis Başkanı’nı, CHP ve BDP’yi dışlayarak sorunu çözmeye çalışmak samimiyet işareti görülebilir mi sorusu da ayrı bir konu, ama iktidarın bu yaklaşımı ile kanı durdurmanın zorluğunu görmeli.
Defalarca “Zerdüşt” söyleminin tam tersi etki yaptığını yazıp durduk, ama Başbakan, onun yanına şimdi bir de “Yezidilik” koydu.
Erdoğan bize inanmayabilir, ama dün Zaman ve Yenişafak’ın bu sözlerini özenle tırpanlamış, Bugün’ün de geçiştirmiş olması üzerinde biraz düşünmeli.
İleri demokrasiye dahi sınır çizen bir Erdoğan, başbakanların, vatandaşın inancı üzerinde söz etmesinin sınırı olduğuna hayli hayli inanmalı.
Bu söylemin zararı çok da, en azından PKK’ya sağladığı yararı görmeli.
Çünkü, o iki inancın Kürtlerin en eski inançları olması bir yana, Türkiye Kürtlerinin baskın Müslüman karakterinin en yakın tanığı, AKP seçmenidir.
Bölgedeki pek çok imamın PKK/BDP çizgisinde olduğunu bilen o seçmen, her gün beş vakit bu dindaşlarına iftira atıldığını düşünmek zorunda kalıyor.
Bu söylem, ‘illa ki başkanlık’ için gereken yüzde 50’yi de zora sokabilir.
Paylaş