Paylaş
Kimileri “Bu ne hız” diye imalı ifadeler kullandığı için durumu, “Cumhurbaşkanı şu sıralar çok daha önemli bir konu ile meşgul, böyle tali konulara ayıracak saniyesi yok” diye bir ironiyle açıklamaya çalışayım. Meramımı anlatmak için önce dikkatleri bir noktaya çekeyim.
Tamam, zaman zaman dünkü gibi, maalesef yeni şehitler veriliyor, PKK’ya darbeler vuruluyor, ama en azından bir ay öncesine göre tansiyon düştü.
Peki, her gün neredeyse onlarca şehit verilirken ne oldu da bu noktaya gelindi?
ŞEMDİNLİ’YE FARKLI BAKIŞ
Başbakan Erdoğan’ın, çok saygı duyduğu bir yakınının oğlu da olan çok güvendiği Malatya Valisi Ulvi Saran’ı 2 Ağustos’ta Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’na atamasıyla başlayıp aşağıdan yukarıya doğru gidelim.
Erdoğan, 20 gün sonra da başdanışmanı İbrahim Kalın’ı Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı’na getirdi ve Kürt sorununu ona emanet etti.
Yani, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın eski koltuğu ve görevi, Erdoğan’ın en az Fidan kadar güvendiği bir başka arkadaşına emanet edilmiş oldu.
Kürt hareketi ile yakından ilgili ve ilişkili bu iki isimin atanması, “Hakan Fidan’ın tek başına omuzladığı soruna dört omuz eklendi” diye okunabilir.
İki isim de sırtlarına yükü yüklenip hemen yola çıkarken, bir yandan Suriye sorunu daha sıkıntılı hal aldı, diğer yandan çatışmalar yoğunlaştı. Suriye konusunda şu ara saptamayı yapmadan geçemeyeceğim.
Devlet iyi biliyor olmalı ki, Kuzey Suriye’de PYD, tahminlerin çok ötesinde bir hızda yol aldı, bir nevi devlet otoritesi kurdu.
PYD, PKK diye de görülebileceği için Şemdinli eylemini, “Türkiye’nin askeri dikkatini Kuzey Suriye’den uzaklaştırma” amaçlı diye de okumalıyız.
Doğrudur PKK, Şemdinli’de büyük kayıp verdi, ama sonuçta, Suriye’deki oluşumu başarılı gördüğü için “İstediğimiz sonucu aldık” dediğine eminim.
Suriye’deki bu gelişmenin PKK’da bir özgüven patlaması yarattığı da görülmeli.
GÜL’DEN SESSİZ SEDASIZ GİRİŞİMLER
İşte bütün bu olumsuz ve karmaşık tablo sürerken Hakan Fidan, Almanya’da Celal Talabani ile görüştü, mesajlarını verdi, mesajları aldı.
Ancak, bu üç ismin yaptıkla-rını hiç kenara koymadan, asıl vurucu eylemin Çankaya Köşkü’nden geldiğini yazmalıyım.
Cumhurbaşkanı Gül, bu süreçte sessiz sedasız bir diplomasi yürüttü.
Detaylarına girmeyeceğim birden fazla görüşme yaptı.
Bu arada TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de kenarda durmadığını belirterek yazacaklarımı, edindiğim şu izlenimlerle ‘şimdilik’ noktalıyorum:
Gül, sorunla ilgili olarak, ‘etkili ve bir daha oturmayacak şekilde ayağa kalkmış’, diyebiliriz ve bu yönüyle muhataplarına güven de vermiş.
O güvenin etkisiyle terör eylemleri en düşük düzeye inmiş durumda. Yine bilerek diyorum ki, bir süre daha da böyle devam edecek. Çünkü karşı taraf, kış geliyor falan değil, “Ne seçime kadar, ne kışa kadar, mezara kadar” esprisine uygun şekilde ikna edilmiş görünüyor.
Malum onların da, “Kış geçer, 6 ay sonra yeniden başa dönülür” tezi var.
Paylaş