Paylaş
Erdoğan, huzur ayı olması gereken ramazanı bu yıl, böyle bitirmede kararlı görünüyor.
Başbakan, her ramazan polisle iftarı hiç ihmal etmedi; ancak bu yıl Gezi göstericilerine karşı destan yazdığını söylediği Çevik Kuvvet’i seçmesini, o kararlılığın başka bir işareti saymalı.
Oysa, Gezi gösterilerinin aşamaları ile Erdoğan’ın konuşmaları yan yana okunarak bir değerlendirme yapılsa, öncelikle iktidardaki siyasetçilerin üslup sorunu konusunda ciddi dersler çıkarılır.
ÖTEKİLEŞTİRMEDE YENİ AŞAMA
Tabii ki siyasetçinin üslubu kendisini bağlar, sonuçta karar verici olan seçmenden sandıkta notunu alır. Sandıktaki sonuç ne olursa olsun Türkiye için şu gerçeği görmeli:
Muhalefet dahil siyaset yapma yöntem ve söylemi hızla değişmek zorunda.
Değişim gerçekleşmediği takdirde, ülkenin sürekli gerginlik ortamında yönetilmesi mümkün olamaz.
Hele, sınırlardaki yaşamsal gelişmeler art arta olumsuz yönde sonuçlar verir ve o sorunları çözmesi gerekenler yanlış teşhislerinde ısrar ederken bir de, ‘Dünyada tek dostumuz yok’ noktasına gelinmişse, yönetim iyice zorlaşır.
Dışarıda tablo berraklaşırken, iktidarın içeride de Gezi sürecini, ‘sıfır komşu’ politikasına çevirme, ‘ötekileştirmede’ yeni aşamaya geçmek için kullanır şekilde bir görüntü vermesi sadece geleceğe dair kaygıları arttırıyor.
Oysa, Gezi gösterileri başladığında, mesajları en iyi ve hızlı AKP’nin alacağını düşünenler çok ciddi orandaydı.
Ancak Başbakan ve çevresi o değişim/dönüşümü bu kez gösteremedi.
Aksine, ‘ötekileştirmede’ yeni aşamaya geçildi, “İktidarımıza karşıysanız, yaptığımız hizmetlerden yararlanmayın” denmeye başlandı.
Bunu sadece Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’na, Kalkınma Bakan Yardımcısı eşinin “Eserimiz olan hızlı trenimize binme” demesinden hareketle söylemiyorum.
HİZMET VATANDAŞ VERGİSİNİN ESERİ
Başbakan dahil, hükümet sözcüleri satır aralarında sık sık bunu yapıyor.
Örneğin Erdoğan, bir grup konuşmasında Gezi gençlerine, “45 liralık krediyi 280 liraya çıkardık, 200 lira da beslenme yardımı yaptık” diye seslendikten sonra, “İnsaf yahu” deme gereği duymuştu.
Erdoğan’dan başka örnekleri de var, ama sorun söylemin genelleşmesi.
Geçenlerde bir bakanın konuşmasını dinledim, bir kente yapılan yatırımları art arda sıraladı ne kadar para harcandığını açıkladı.
Bu normal de her seferinde, “Helalühoş olsun” vurgusu yapması çarpıcıydı.
Siyaseti uzun yıllardır izleyen bir gazeteci olarak bu söyleme pek rastladığımı söyleyemiyorum.
Bu vurgu üzerinde düşünmek gerek, çünkü o hizmetlerin bedelinin sanki iktidar temsilcilerinin cebinden çıktığı izlenimi verilir.
‘Halka hizmetkârlığa’ gönüllü aday olmuş siyasetçi, hizmetlerin kaynağının, karşısındaki vatandaşın vergisi olduğunu unutursa ona büyük haksızlık eder.
Devleti ‘baba’ gören bu anlayışın bitmesi, ‘hizmetkâr devlete’ geçişi sağlar.
Vergi sahibinin yükselttiği her ses de yönetenlerde karşılığını o zaman bulur.
Gezi sürecinin, siyasete bu yöne evrilmeyi dayattığını bilmeli.
Paylaş